Hayrı da, şerri de
yaratan Allah'tır. Bu inanış, Kadere îmanın bir cüz'üdür.
Ancak âlemde yaratılan hayırlar
asıl, şerler ise fer'îdir. Hayırlar küllî, şerler
cüz'îdir.
Şerrin yaratılması,
"her şey zıddıyla bilinir" kaidesiyle, hayrın
hakikatı ve güzelliği ortaya çıkması içindir.
Meselâ hastalık olmasa, sıhhatın nasıl kıymetli
bir nimet, büyük bir ganimet olduğu bilinemezdi. Karanlık
olmasa, ışığın değeri anlaşılamazdı.
Kötülük olmasa, iyiliğin fazîlet ve üstünlüğü idrâk
edilemezdi.
ålemde hayrın yanında cüz'î
kalan şerler hiç yaratılmasa idi, hayrın mâhiyeti ve güzelliği
tam görülemediği gibi; hayrın nevîleri, dereceleri, çeşitleri
de anlaşılamazdı. Böylelikle cüz'î bir şerrin
yaratılmaması neticesinde pek çok hayırlar vücuda
gelemezdi, dolayısıyla büyük bir şer ve zarar ortaya çıkardı.
Ayrıca şer ve hayır
telâkkisi, çoğu zaman insanın anlayışına ve
bakış açısına göre de değişmektedir.
İnsan bâzı şeyleri kendisi için şer ve çirkin
bulurken, aslında o şey onun hakkında tamamiyle hayırdır.
Fakat insan hodgâm (bencil) ve zâhir-perest olduğu için, ilk bakışta
kendi menfaatine aykırı bulduğu her hâdiseye şer hükmünü
verebilmektedir. Bunu bir misalle açıklayalım: Mühim bir iş
için uçağa binecek bir adam, bineceği uçağı kaçırsa,
bu ona büyük bir şer olarak gözükür. Çünkü menfaati
zedelenmiş, dünyevî bir işi aksamıştır. Ancak
daha sonra havada uçağın kaza yapıp düştüğünü
farz edelim. Bu durum karşısında da, aynı insan,
daha önce şer telâkki ettiği şey'in, aslında
kendisi için ne kadar hayırlı olduğunu düşünmeye
başlıyacaktır.
Demek ki ilk bakışta
insana şer gibi görünen pek çok hâdise, netice itibariyle iyi
ve hayırlı olabilmektedir... Erzurumlu İbrahim Hakkı
Hazretleri bu hakikatı ne güzel dile getirmiştir:
"Hak şerleri hayreyler
Zannetme ki gayreyler
Ârif anı seyreyler
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler..."
Şerrin Allah'ın ilmi ve
iradesi dışında meydana geldiğini ve Allah'ın
şerleri yaratmadığını söylemek; Allah'ın
İlim, İrâde ve Kudret sıfatlarının bir hududu
ve sınırı olduğunu iddia etmek demektir. Bu ise, ulûhiyetin
şânına bir noksanlık isnâdı olduğu gibi, kâinatın
bir plân ve programa göre yaratıldığı gerçeğine
de zıddır.
Bunun içindir ki Hayır ve
şerrin de Allah'tan olduğu, Allah tarafından yaratıldığı
hususu, Kaza ve Kadere îmanın içinde yer almış ve bu
inanç üzerinde ayrıca durulup te'yid edilmek lüzumu duyulmuştur.
İnsanın İşlediği Hayrı da, Şerri
de Allah Yarattığına Göre, İnsan Nasıl Yaptığı
Şerden Mes'ûl Tutulabilir?
Allah Teâlâ bizim yapacağımız
iyi-kötü bütün hareketlerimizi, hayır ve şer bütün
davranışlarımızı bilir ve zamanı gelince
de yaratır. O'nun bu bilmesi ve yaratması, bizim mes'ûliyetten
kurtulmamızı gerektirmez. Zira Allah, biz insanlara, iyi ile kötüyü,
hayır ile şerri birbirinden ayırdedip bunlardan birini
tercih etme irâde ve ihtiyarını, kabiliyet ve hürriyetini de
vermiştir. İnsandaki bu ihtiyar ve irâdeye, "cüz'-i
ihtiyar" veya "cüz'-i irâde" denir. İnsan bu
kabiliyetini kullanarak iyiyi veya kötüyü, hayrı veya şerri
seçebilir. Allah da onun bu tercihine göre, fi'lini yaratır.
Demek ki, Allah kulun iyi veya kötü fiillerini, onu iyilik ve kötülük
yapmaya zorlayarak değil, bil'akis irâde ve ihtiyarını
kullanması sonucu yaptığı tercihe göre yaratmaktadır.
Kul iyiyi tercih ettiyse iyiyi yaratır, kötüyü tercih ettiğinde
de kötüyü... Bu durumda mes'ûliyet de, seçim ve tercihi yapan
insana ait olur.
Özet olarak denebilir ki, kulun
fiillerinde şerri ve kötüyü yaratan Allah'tır; fakat onu
isteyen, kazanan, kesbeden insandır. Bu sebeble mes'uliyet de
insana aittir.
|