Neue Seite 1
|
MEZHEBLER |
Mezheb, gidilen yol, benimsenen
metod ve görüş demektir. Dinî mânada mezheb ise, müctehid bir
âlimin fikir ve görüşlerini benimseyen insanların meydana
getirdiği dinî ekollere denir.
Mezhebler arasında esasta hiçbir
ayrılık yoktur. Ayrılık, teferruatta, dînin özüne
dokunmayan fer'î mes'elelerdedir.
Ayrıca hiçbir müctehid kendi
adına bir mezheb kurmak iddiasıyla ortaya çıkmamıştır.
Kur'an ve hadîslerden çıkardıkları hükümlerin başkaları
tarafından benimsenmesi neticesinde, kendiliğinden o müctehid
adına bir mezheb teşekkül etmiştir.
|
Mezhebler Nasıl Ortaya Çıkmıştır?
|
Peygamberimizin Asr-ı Saâdetinde
sahâbenin bir kısmı devamlı olarak Allah Resûlünün
yanında kalıyor, Kur'ân'ı ve hadîsleri ezberliyor,
onların mânâlarını iyice kavramaya çalışıyorlardı.
Hazret-i Peygamber'in Kur'an'ın hükümlerini nasıl uyguladığını
bizzat görüyor, âyetlerin iniş sebeblerini biliyorlardı.
Hz. Peygamber'in vefatından
sonra, bu sahâbeler Mekke ve Medine dışına çıktılar,
çeşitli İslâm memleketlerine gittiler. Bunlar, gittikleri
yerlerde Hicaz'dakinden farklı örf ve âdetlere sâhip insanlarla
karşılaştılar. Halk gelip dinî mes'eleleri
kendilerine soruyor, onlar da o mes'ele hakkında Kur'an ve Sünnetin hükmünü
bildiriyorlardı. Sorulan mes'ele hakkında Kur'an'da ve hadîste
hüküm bulamazlarsa, o mes'elede ictihâd edip mes'eleyi açıklığa
kavuşturuyorlardı. Sahâbe, gittikleri şehirlerde, hem hâkim,
hem müftü, hem vali, hem muallim durumunda idiler. Bulundukları
yerde âdeta birer ekol meydana getirmişlerdi. Birbirlerinden çok
farklı yerlere dağıldıkları ve farklı örf
ve âdetlere sâhip insanlar içinde yaşadıkları; bilgi,
zekâ ve kavrayış bakımından da aralarında
farklar olduğu için, sorulan mes'eleler karşısında
pek tabiî olarak farklı ictihadlar, ayrı görüş ve
kanaatlar ortaya çıkabiliyordu.
Bir sahâbînin etrafında
toplanan talebeleri, o sahâbînin kendisinden sonra da onun sistemi ve
metodu doğrultusunda ictihad yapmaya, kapalı olan mes'eleleri
çözmeye, cem'iyette yeni ortaya çıkan durumlara hükümler bulmağa
çalıştılar. Bu çalışmalar neticesinde,
zamanla fıkhî mezhebler teşekkül etmeye başladı. Bâzı
mezhebler kendilerine fazla taraftar bulamadığı için,
zaman içinde kaybolurken; bugünkü 4 büyük mezheb umumun teveccühünü
kazanarak kuvvet buldu, yaygınlaştı ve günümüze kadar
geldi.
|
Mezhebler Arasında Görüş Ayrılıkları
Olması Nereden Kaynaklanmaktadır?
|
Bu ayrılıklar, çeşitli
sebeblerden ileri gelir. Kur'an'da hüküm ifade eden âyetleri (ki
bunlara, nass denir) anlayış, herkes için başka başka
olabilir. Zira nassların, usûl-i fıkıhta beyan edildiği
üzere, pek çok kısımları vardır: Hafî, mücmel,
sarîh, kinâye, mecaz, hakikat, mutlak - mukayyed, hâs - âmm gibi. Bu
yüzden müctehidlerin aynı nassı anlayışları
farklı farklı olmaktadır.
Ayrıca, hadîslerin de
nevileri, çeşitleri vardır. Mütevâtir, meşhûr,
haber-i vâhid, mürsel, muttasıl, münkatı' gibi.
Bu hadîsleri delîl olarak
kullanma konusunda da müctehidler ihtilâf etmişlerdir. Bunun
neticesinde de farklı görüşler ortaya çıkmıştır.
Meselâ Hanefîler hadîsler konusunda titiz davranır. Haber-i vâhidi
(Tek sahâbenin rivâyet ettiği hadîsi) delil olarak kabûl
etmezler. Şâfiîler ise, haber-i vâhidi kabûl eder ve onu Kıyâs'a
tercih ederler. Hanefîler mürsel hadîsi alır, Şâfiîler
almazlar.
İşte bu gibi delillerdeki
ihtilâf ve kabûl edilen delilleri de farklı anlayış, müctehidlerin
aynı mes'elede farklı hükümler vermelerine sebeb olmuştur.
Fetva verilen beldenin örf ve âdetleri
de, müctehidlerin yaptıkları ictihadlara te'sir etmiştir.
|
Müctehidler Arasında Görüş Ayrılıkları
Olmasının Mahzûru Var mıdır?
|
Hayır, bil'akis bu ihtilâflar,
ümmet için rahmet olmuştur.
Herhangi bir mes'ele hususunda bir
mezhebde zorlukla karşılaşınca, zaruret halinde, o
mes'ele başka bir mezhebin kolaylık ifade eden hükmü ile
halledilme yoluna gidilmiştir. Böylece mezheblerin varlığı
ümmet için kolaylık ve genişliğe vesile olmuştur.
"Ümmetimin ihtilâfında
rahmet vardır" meâlindeki hadîs-i şerîfin ifade etmek
istediği mânâ da bu olsa gerektir.
|
Mezheblere Ne Lüzum Var? Herkes Kendisi Kur'an'ı ve Hadîsi
Okuyup Hüküm Çıkaramaz mı?
|
Müslüman olan her ferdin, dinî
mes'eleleri ve hükümleri doğrudan doğruya Kur'an ve Sünnetlerden
öğrenmesi mümkün değildir. Bunu, ancak müctehidlik pâyesine
erişmiş, salâhiyetli İslâm âlimleri yapabilir. Geriye
kalan Müslüman halka, o büyük din âlimlerinin îzah ve görüşlerini
anlamak ve benimsemek, onların yolundan gitmek düşer. İlâçların
ham maddesi bitkiler, otlar, madenler vs. olduğu halde, nasıl
herkes ondan ilâç yapamıyor, bu iş için ayrıca eczacılık
tahsili gerekiyorsa, dinî mes'elelerde temel kaynak Kur'an ve Sünnet
olduğu halde, ondan hüküm çıkarmak işini de sıradan
her Müslüman yapamaz; ancak müctehidlik seviyesine ulaşmış
âlimler yapabilir. Herkesin dinî kaynaklardan hüküm çıkarmağa
ilmi, bilgisi, aklı, idrâk seviyesi, basiret ve feraseti yetmez.
|
Mezhebler Kaça Ayrılır?
|
Mezhebler önce 2'ye ayrılır:
1 - Fıkhî mezhebler,
2 - İtikâdî mezhebler...
|
Fıkhî Mezhebler Kaça Ayrılır?
|
4'e ayrılır:
-
1 - Hanefî
mezhebi,
-
2 - Mâlikî mezhebi,
-
3 - Şâfiî mezhebi,
-
4 - Hanbelî
mezhebi.
Bu 4 mezhebin, hepsi de haktır,
doğrudur. Şimdi bunları sırası ile görelim:
|
Hanefî Mezhebi
|
Hanefî mezhebinin kurucusu İmam-ı
A'zam Hazretleridir.
İmam-ı A'zam, en büyük
imam demektir. Asıl adı Nu'man olan İmam-ı A'zam'ın,
künyesi Ebû Hanife'dir. Hicretin 80'inci yılında Kûfe'de doğmuş,
Hicrî 150'de Bağdat'ta vefat etmiştir.
Hanefî mezhebi, önce Irak'ta doğmuş,
oradan doğuya ve batıya yayılmıştır. Abbasîler
devrinde hâkimlerin çoğu Hanefî idi. Anadolu ve Balkanlardaki Türkler
arasında, Hanefî mezhebi yaygındır.
|
Mâlikî Mezhebi
|
Kurucusu İmam Mâlik bin Enes
Hazretleridir. Hicrî 93 tarihinde Medine'de doğmuş, H. 179'da
yine Medine'de vefat etmiştir.
Mâlikî mezhebi, önce Hicaz halkı
tarafından benimsenmiş ve hacca gelenler vasıtasıyla
Kuzey Afrika'ya ve o zaman Endülüs denen İspanya'ya yayılmıştır.
|
Şâfiî Mezhebi
|
Kurucusu İmam-ı Şâfiî
Hazretleridir. İmam-ı Şâfiî'nin asıl ismi
Muhammed'dir. H. 150 tarihinde Gazze'de doğmuş, 204 tarihinde
Mısır'da vefat etmiştir. Hâşimoğulları
soyundan gelmektedir.
Şâfiî mezhebi önce Mısır'da
yayılmış, sonra kısmen Suriye, Yemen, Irak ve
Horasan taraflarına geçmiştir. Bugün Mısır'ın
çoğunluğu Şâfiîdir. Anadolu'nun güney taraflarında,
Suriye ve Irak'ta da Şâfiî mezhebinde olanlar mevcuttur.
|
Hanbelî Mezhebi
|
Kurucusu Ahmed bin Hanbel
Hazretleridir. H. 164 tarihinde Bağdat'ta doğmuş, 241
tarihinde yine orada vefat etmiştir.
Hanbelî mezhebi daha çok Necid
taraflarında tutulmuştur. Hâlen Necid'de Hanbelî mezhebi hâkimdir.
|
Hak Bir Olur. Halbuki 4 Mezhebin de Hak Olduğunu Kabûl
Ediyoruz. Bu Nasıl Olur?
|
Bir su, 5 ayrı mizaçtaki
hastaya göre 5 ayrı hüküm alır. Meselâ, birinin hastalığının
nev'ine göre ilâçtır. Tıbben ona vaciptir. Diğer
birine, hastalığı sebebiyle, zehir gibi zararlıdır.
Tıbben ona haramdır. Diğer birine az zarar verir, tıbben
ona mekruhtur. Diğer birine zararsız olduğu gibi, faydası
da vardır. Tıbben ona sünnettir. Bir diğerine de ne
zararlı, ne de faydalıdır. Tıbben ona mübahtır.
Hastanın durumuna göre, bunların 5'i de haktır. "Bu
ilâç, yalnızca vaciptir" denilemez.
İşte bu misaldeki gibi,
İlâhî hükümler de, mezheblere tabi' olanların durumuna göre
değişir. Farklı farklı olur. Üstelik herbiri de hak
olur. Buna bir misal verelim:
İlâhî hikmetin tensibiyle,
İmam Şâfiî'ye ittiba' edenlerin çoğu, köylülük ve
bedevîliğe yakındırlar. Bunlar cem'iyet hayatında
geri olduklarından, herbiri bizzat dergâh-ı İlâhiyeye
kendi derdini söylemek, hususî dileğini bizzat arzetmek mizacındadırlar.
Bu yüzden de, imam arkasında Fâtiha'yı tek tek okurlar. Bu hüküm
hak ve doğrudur.
İmam-ı A'zam'a ittiba'
edenlerin çoğu ise, şehirliliğe ve medeniyete daha yakın,
ictimaî hayatı benimsemiş kimselerdir. Bunların nazarında
bir cemaat bir şahıs hükmüne girip bir tek adam da umum o
cemaat adına, sözcü olarak konuşur; kendileri de onun kalben
tasdikcisi olurlar. Bu bakımdan Hanefî mezhebinde imam arkasında
tek tek Fâtiha okunmaz. İmam, cemaat adına okur. Cemaat da âmîn
diyerek onu tasdik eder. Bu hüküm de, evvelki gibi, hak ve doğrudur.
|
İtikadî Mezhebler Kaça Ayrılır?
|
İtikad hususunda başlıca
iki mezheb vardır:
-
1. Ehl-i Sünnet mezhebi,
-
2. Ehl-i
Bid'a mezhebi.
|
Ehl-i Sünnet mezhebi
|
Hz. Peygamberin yolundan gidenler,
o yoldan hiç sapmayanlar demektir.
Ehl-i Sünnetin dayanağı
Kitab ve Sünnettir. Kitab ve Sünnette ne buyurulmuşsa, Ehl-i Sünnet
öyle inanır, öyle hareket ederler.
Ehl-i Sünnet de, Matüridiyye ve Eş'ariyye
olmak üzere ikiye ayrılır.
|
Mâtüridiyye Mezhebi
|
Kurucusu Ebu Mansur Muhammed
Hazretleri'dir. Semerkand köylerinden Mâtürid'de doğmuştur.
H. 333'te vefat etmiştir.
Bütün Hanefîler, genellikle Türkler,
Mâtüridî mezhebindedirler.
|
Eş'ariyye Mezhebi
|
Kurucusu Ebu'l-Hasan Eş'arî
Hazretleridir. Asıl adı Ali'dir. H. 200 tarihinde Basra'da doğmuş,
324'de Bağdat'da vefat etmiştir.
Mâlikîler ve Şâfiîler,
itikadda Eş'arî mezhebini benimsemişlerdir. Hanbelîler, fıkıh
gibi îtikadda da İmam Ahmed bin Hanbel'e bağlıdırlar.
Ayrı bir îtikadî mezhebleri yoktur.
Eş'arî ile Mâtüridî
mezhebleri arasında, bâzı küçük görüş ayrılıkları
dışında, büyük bir farklılık yoktur. İkisinin
de temel görüşleri aynıdır ve Sünnete uygundur.
|
Ehl-i Bid'a
|
Hazret-i Peygamberin getirdiği
hükümleri ve Kur'an'ın emirlerini kendi arzularına göre
yorumlayan, az veya çok Sünnet yolundan sapan, bid'ata giren
kimselerdir.
Bid'at, Hz. Peygamber ve Sahâbe
devrinde bulunmadığı halde, sonradan ortaya atılan
ve dînin esaslarına zıd düşen, her türlü söz, düşünce
ve işe denir.
Ehl-i bid'ayı Peygamberimiz
şiddetle kınamışlardır:
"Sözlerin en hayırlısı
Allah'ın Kitabı; yolların en hayırlısı da
Muhammed'in (sav) yoludur. İşlerin en kötüsü sonradan çıkarılanlardır.
Ve her sonradan uydurulan şey (bid'at) de delâlettir, sapıklıktır."
İnançla ilgili olan
bid'atlar, îtikadî bid'atlardır. Bunlar, îtikadî hususlarda Hz.
Peygamberden sağlam bir şekilde nakledilen esaslara zıd düşen
inançlardır.
Mu'tezile, Cebriye gibi bâzı
fırkaların inançları, bu kısma girer.
İş ve amelle ilgili
bid'atlere ise, amelî bid'at denir. Bazı şiîlerin, çıplak
ayağa meshetmeleri gibi... Sünnet olan mesh ise, mestler üzerine
meshetmektir.
Dînin îtikadî ve amelî esaslarını
doğrudan doğruya ilgilendirmeyen veya bu esaslara bir zıdlık
ve aykırılık taşımayan yenilikler, sonradan
ortaya çıkma şeyler, bid'attan sayılmazlar.
Bid'atı ikiye ayırarak
tasnif eden âlimler de vardır:
1. Bid'at-i hasene: İyi ve güzel
bid'at, İslâmî esaslara zıd düşmeyen, yeni âdet ve
fiiller... Meselâ, namazdan sonra tesbih kullanmak gibi.
2. Bid'at-ı seyyie: Kötü ve
İslâm'a aykırı bid'at... Evliya türbelerine mum dikmek,
mezarlıklardan medet ummak, vb. gibi şeyler.
İtikadî bir mezheb olarak
ehl-i bid'a ayrıca kendi arasında birçok kollara ayrılır
ki, başlıcaları şunlardır:
-
1. Cebriye,
-
2. Mu'tezile,
-
3. Mürcie,
-
4. Haricîlik,
-
5. Şîa,
-
6. Vehhâbîlik.
Ehl-i bid'anın bu temel
mezheblerinin her biri de, kendi arasında pek çok fırkalara,
gruplara ayrılırlar.
|
|