Oruç, niyet edip tutmaya başlamakla
mükellef üzerine borç olmuştur. Bu sebeble, meşrû' bir mâzeret olmadıkça
başlanmış orucu bozmak günahtır. Ayrıca bozulan orucun sonradan gününe
gün kazâ edilmesi de lâzımdır. Farz olan Ramazan orucunu kasden bozmakta
ise kazâ ile birlikte fazladan bir de keffaret denilen iki kamerî ay
(yaklaşık 60 gün) aralıksız oruç tutmak cezası vardır.
Kazâ ve Keffâret Nedir?
Kazâ: Hiç tutulmayan veya tutulmaya
başlanıp da bozulan bir orucu sonradan günü gününe tutmaktır.
Keffâret ise: Kasden bozduğu bir
günlük Ramazan orucu yerine, ceza olarak iki ay birbiri ardınca oruç
tutmaktır. Bu cezayı, yaşlılık, zayıflık ve hastalıktan dolayı yerine
getiremeyen kimse, 60 fakiri sabah ve akşam olarak iki öğün doyurur.
Doyurmak; yedirmek suretiyle olacağı gibi, yemek parasını fakirin eline
vermekle de olur. 60 fakir yerine bir fakiri, 60 gün doyurmak da
câizdir.
Oruç tutmaya bedenî gücü yetmediği
gibi fakiri doyurmaya da mâli gücü kâfi gelmeyen bir kimseden ise,
keffaret cezası kalkar. Artık onun yapacağı şey, Allah'tan af ve
mağfiret dilemektir.
Keffaret Orucu Tutanların Dikkat Edecekleri Hususlar
Nelerdir?
* Üzerinde keffaret borcu olan bir
adam, bu 2 aylık orucu, hiç ara vermeden peşpeşe tutmak zorundadır.
Binaenaleyh, araya, Ramazan ayı veya kendisinde oruç tutmanın haram
olduğu günlerin girmemesi lâzımdır. Aksi takdirde keffaret orucunu
tutmaya yeniden başlamak gerekir.
* Yolculuk, Ramazan orucunun
edâsını te'hire sebeb olmakla beraber; keffaret orucu tutmakta olan
kimse, yolculukta da bu orucu devam ettirmek zorundadır.
* Hayız, nifas hâline giren kadının
keffareti bozulmaz. Bu günleri geçirdikten sonra, keffaret orucunu
kaldığı yerden tutmaya devam eder.
* Keffaret; orucu tutmamanın değil,
tutulan orucu kasden bozmanın cezasıdır. Bu bakımdan, Ramazan-ı şerîf'te
oruç tutmaya hiç niyet etmiyen bir kimse, tutmadığı bu oruçları sonradan
sadece kazâ eder. Kendisine ayrıca keffaret gerekmez.
Orucu Bozup Hem Kazâ Hem de Keffareti Gerektiren Haller
Nelerdir?
Aşağıda sayılacak hususlardan
herhangi birini mecbur kalmadan, zorlanmadan, unutma durumu olmadan
isteyerek işleyen bir kimse için hem kazâ, hem de keffaret lâzım gelir:
1 - Cinsî münasebette bulunmak.
2 - Yemek, içmek veya ilâç yutmak.
3 - Ağzına ihtiyarsız giren yağmur,
dolu ve kar suyunu isteyerek yutmak.
4 - Tütün içmek, tütün veya benzeri
bir tütsü maddesini yakıp dumanını içine çekmek.
5 - Enfiye çekmek.
6 - İçyağı, pastırma veya çiğ et
yemek.
7 - Susam tanesi kadar bir şey'i
ağzına alıp yutmak veya çiğneyerek yemek.
8 - Azıcık tuz yemek. (Çok tuz
yemek ise, sadece kazâyı gerektirir.)
9 - Zevcesinin veya sevdiği bir
kimsenin tükrüğünü, ağız suyunu yutmak.
Bu saydığımız şeylerde, bedenin
tedâvisi veya tegaddîsi (gıdalanması ve beslenmesi) veyahut telezzüzü
(zevk ve lezzet alması) vardır. Bu sebeble kazâ ile beraber keffâreti de
gerektirir.
Keffareti Düşüren Şeyler Nelerdir?
Bile bile oruç bozduktan sonra,
aynı gün hayız ve nifas gibi oruç yemeyi mübah kılan bir durum ortaya
çıkarsa, keffaret düşer. Sadece kazâ borcu kalır. Oruç tutmaya mâni bir
hastalığın zuhuru hâlinde de, hüküm aynıdır.
Orucu bozduktan sonra, kendi
isteğiyle veya mecburen seyahate çıkmak, yahut da kendini zorla hasta
etmek, keffareti düşürmez.
Orucu Bozup Yalnız Kazâyı Gerektiren Haller Nelerdir?
1 - Çiğ pirinç yemek.
2 - Sade un veya sade hamur yemek.
(Hamurun içinde yağ ve şeker katılmışsa keffaret de gerekir.)
3 - Bir anda çok miktarda tuz
yemek. (Az miktarda tuz yemek ise, keffareti de gerektirir.)
4 - Taş, toprak, çakıl taşı, demir,
bakır, altın gümüş gibi madenleri yutmak.
5 - Zeytin veya kiraz çekirdeği
yemek. Kayısı çekirdeğinin içi yenirse, keffaret de gerekir.
6 - Ayva gibi olgunlaşmadan
yenmeyen bir meyveyi, ham iken, tuzlamadan ve pişirmeden yemek. (Olmuş,
pişmiş, tuzlanmış olursa keffaret de gerekir.)
7 - Henüz içi olmamış yeşil cevizi
yemek. Veya bademi, fındığı ve kuru fıstığı kabuğuyla birlikte
çiğnemeden yutmak.
8 - Arka yola fitil koymak, ilâç
akıtmak.
9 - Burna ilâç çekmek.
10 - Kulağın içine yağ damlatmak.
11 - Boğaza huni ile bir şey
akıtmak.
12 - Karında veya başta bulunan
herhangi bir yaraya sürülen ilâcın vücuttan içeri nüfuz etmesi.
13 - Boğaza kaçan yağmur, kar veya
doluyu istemeyerek yutmak.
14 - Abdest alırken boğazına veya
burna su çekerken genzine hatâ ile suyun kaçması.
15 - İsteyerek boğazına veya
burnuna duman çekmek. Sigara, anber gibi lezzet ve keyif verici bir
duman olursa, keffaret de gerekir.
16 - Başkasının zorlaması sebebiyle
oruç bozmak.
17 - Uyurken boğazına birisi
tarafından su dökülmek.
19 - Dişleri arasında kalan nohut
tanesi kadar şey'i yemek.
20 - Kendi isteğiyle dışarı kusmak.
Bu kusma ağız dolusundan az da olsa orucu bozar.
21 - Ağız dolusu kendiliğinden
gelen veya isteyerek getirilen kusmuğu mideye çevirmek.
22 - Sahur vakti geçtiği halde,
geçmedi zannıyla sahur yemek.
23 - Güneş battı, iftar oldu
zannıyla oruç bozmak.
24 - Ramazan orucundan başka bir
orucu bozmak. İsterse kasden olsun...
25 - Hanımını öpmek, okşamak,
sarılma, v.s. sebebiyle erkekten ve kadından meninin gelmesi.
Şehvetlenip sadece mezinin gelmesi ile oruç bozumaz.
26 - Ramazan orucunu tutmaya niyet
etmeden gündüz yeyip içmek de sadece kazâyı gerektirir. Keffaret icab
etmez. Çünkü keffaret oruç tutmamanın değil, tutulan orucu bozmanın
cezasıdır.
27 - Başkasının tükürüğünü veya
ağzından çıkan lokmasını yutmak veyahut kendisinin ağzından çıkarıp
dışarda biraz beklettiği lokmasını yemek... İnsan tabiatı bu gibi
hallerden iğreneceği için, sadece kazâ gerekir: Ancak insanın,
sevdiklerinin tükrüğünü yutması keffareti de icab ettirir. Çünkü insan
bundan lezzet alır.
28 - Ön veya arka yolların içine
parmakla veya başka bir vasıta ile, su yahut yağ gibi bir yaşlığın
iletilmesi. Bu bakımdan oruçlunun istinca yaparken dikkatli olması,
elindeki yaşlığı ön ve arka mahallerin içine değdirmemesi şarttır.
29 - El ile meni getirmek (istimna'
- mastürbasyon).
30 - Kan yutmak. Çoğunluğunu tükrük
teşkil eden ağızdaki az kanı yutmak orucu bozmaz.
Orucu Bozmayan Şeyler Nelerdir?
1 - Unutarak yemek içmek ve cinsî
münasebette bulunmak, unutarak yapılan bu işler orucu bozmaz. Ancak
oruçlu olduğunu hatırladığı anda, bu işleri yapmaktan geri durmalıdır.
* Birinin unutarak yiyip içtiğini
görürsek ne yapmalıyız?
Eğer yeyip içen adam, güçsüz, zayıf
ve ihtiyar birisi ise, hatırlatmamak daha iyidir. Zira bu, Allah'ın, o
kimseye, güçsüzlüğüne merhameten orucunu unutturmak suretiyle ikram
ettiği bir rızıktır. Unutarak yeyip içen kimse güçlü, kuvvetli biri ise,
hemen hatırlatılmalıdır.
2 - Uyurken ihtilâm olmak.
3 - Hanımını öpmek, elle tutmak,
okşamak... Bu durumda meni gelmedikçe oruç bozulmaz.
4 - Kadına el sürmeden sadece
bakmak, veya şehevî konuları düşünmek sebebiyle tahrik olup meninin
gelmesi.
7 - Kafasından burnun içine gelen
akıntıyı çekip yutmak.
8 - Denize, yahut başka bir suya
dalınca, kulağına su kaçmak.
9 - Kendi isteğiyle olmayarak
boğazına sigara dumanı gibi keyif verici bir duman girmek.
10 - Boğazına toz veya sinek
kaçmak. Gözyaşı veya yüz teri ağıza girecek olsa, eğer bir-iki damla
kadarsa orucu bozmaz. Ancak tuzluluğu bütün ağız içinde hissedilecek
kadar çok olup oruç hatırda iken yutulursa orucu bozar.
11 - Sahurdan dişleri arasında
kalmış nohut tanesinden küçük şeyleri yutmak... Nohut tanesinden büyük
olursa, orucu bozar.
12 - Hariçten susam veya buğday
tanesi kadar bir şey'i ağzına alıp yavaş yavaş ve tadı boğazına
varmayacak şekilde çiğneyip yoketmek.
13 - Kendiliğinden gelen kusuntu,
yine kendiliğinden geriye gitse, ağız dolusu bile olsa orucu bozmaz.
Kusma isteğiyle ağıza getirilen az miktardaki kusmuk ise, kendiliğinden
içeri gitse, orucu bozmaz. Fakat miktarı ağız dolusu ise, orucu bozar.
14 - Kan aldırmak.
15 - Göze sürme çekmek.
16 - Ön ve arka yola kuru olarak
sokulan parmak da orucu bozmaz. Ancak parmak yağlı ve ıslak olursa oruç
bozulur.
17 - Derideki gözeneklerden
(mesamattan) içeri giren şeyler orucu bozmaz. Buna binaen vücuda sürülen
yağ veya yıkanılıp soğukluğu içeri nüfuz eden su, orucu bozmaz. Çünkü
bunlar mesamat yoluyla içeri girerler.
18 - Baş veya karındaki bir yaraya
konulan ilâç, vücuttan içeri girmedikçe oruç bozulmaz.
Aşı ve İğneler Orucu Bozar
mı?
İnsan vücudunda gıdalanmaya esas
olan kanal ve yollar iki kısımdır:
a. Burun, kulak, ön ve arka yollar
gibi tabiî ve aslî kanallar. Bunların herhangi bir yerinden vücudun iç
kısmına geçecek olan maddeler ittifakla orucu bozarlar. İç kısma
ulaşmıyanlar ise, orucu bozmazlar.
b. İkinci kısım yollar ise,
sonradan meydana gelen ârızî kanal ve yollardır. Vücuddaki bir kesik,
yara, v.s. gibi. Bu yollardan içeri geçiş kesinlik kazandığı takdirde
orucun bozulacağında yine ittifak vardır. Ancak iç kısma geçiş şüpheli
durumlarda, İmameyn orucun bozulmadığı hükmünü vermiş, İmam-ı A'zam ise
oruç bozulur demiştir.
Görüldüğü gibi İmam-ı A'zam ile iki
talebesi arasındaki ihtilâf esasta değil, keyfiyet üzerindedir. Yani içe
nüfuz kat'iyet kazandığı zaman, onlara göre de oruç bozulmuş olmaktadır.
Bir de iğne, mermi, ok gibi bir
şey'in vücuda saplanıp vücudun içinde kaybolma durumu vardır ki, bu
durumda da oruç bozulur. Ancak vücuda saplanan bu maddelerin bir kısmı
vücud dışında kalırsa oruç bozulmaz.
Bu genel kaideler ışığında iğne ve
aşıları incelediğimizde şu durum ortaya çıkmaktadır:
Çiçek aşısı gibi deri üzerinden
yapılan aşı ve ilâçlamalar, orucu bozmaz. Çünkü deri vücudun dış kısmını
teşkil eder.
Bunun dışında kalan iğne ve aşılar,
genel olarak damardan, kaba etten ve deri altından yapılmaktadır. Her üç
halde de ilâç verilmeksizin vücudun derinliğine batırılan iğnenin bir
tarafı dışta kaldığı için, yalnız batırmakla oruç bozulmaz. Ancak içeri
ilâç, su gibi maddeler enjekte edilirse oruç bozulur. Çünkü bu maddeler
vücud içinde kararlaşıp yerleşir.
Damardan verilen ilâçlar ise,
doğrudan doğruya kana intikal eder. Oradan organlara dağılır. Kaba et ve
deri altındaki ilâçlar da yine içeriye nüfuz etmiş sayılır.
Bu itibarla vücuda ilâç zerketmek
için yapılan aşı ve iğneler, orucu bozarlar. Ancak keffaret icab etmez.
Yalnızca kaza kâfi gelir.
Önemli hastalığı olanlar, zaten
oruçlarını bozabilirler. Bunlara oruçlu halde yapılan iğne ile oruçları
bozulur. Sağlık durumları düzeldiğinde oruçlarını kazâ ederler.
Bu gibi kimselerin mümkünse iğneyi
geciktirerek geceleyin yaptırmaları daha iyidir.
Vücuda dışardan kan vermek, ilâç
vermek gibidir. Orucu bozar. Fakat kan aldırmak orucu bozmaz.
19 - Abdestte ağza su verip geri
boşalttıktan sonra, arta kalan yaşlığın tükrük ile beraber yutulması
orucu bozmaz.
20 - Dişlerin arasından çıkan kan,
az olup tükrük içinde kaybolmakta ise, bu kanın yutulması oruca zarar
vermez. Ancak kan tükrüğe galebe çalacak çoğunlukta ise, bunu yutmakla
oruç bozulur.
Oruçluya Mekrûh Olup Olmayan Şeyler Nelerdir?
1 - Oruçlu kimse için su ile
ıslatılmış misvak ve fırça kullanmak, İmam Ebû Yûsuf'a göre mekruhtur.
İmam-ı A'zam ile İmam-ı Muhammed'e göre ise oruçlunun su ile ıslatılmış
misvak veya fırça kullanmasında hiç bir kerahet yoktur.
Oruçlu iken diş macunu sürülmüş
fırça kullanmakta ise, mutlak mânada kerahet vardır. Sakınılması
icabeder.
2 - Oruçlu kimsenin, bir şey'in
tadına bakması mekruhtur. Ancak kocası çok titiz ve huysuz olan kadınlar
boğazlarına kaçırmamak şartıyla pişirdikleri yemeğin tadına, tuzuna
bakabilirler.
Oruçlu kimse, satın alacağı bal,
yağ gibi bir şeyde aldatılmaktan korkuyorsa, boğazına kaçırmamak
şartıyla, bunları tatmasında bir beis yoktur.
3 - Oruçlu kimsenin abdest alırken
ağzına, burnuna su almakta mübalâğa göstermesi, ağzını su ile doldurup
bu suyu ağzında fazla tutması da mekruhtur.
4 - Sakız çiğnemek. Sakız
çiğnemenin sadece mekruh olup orucu bozmaması için, şu şartların
bulunması gerekir.
a. Ağız yaşlığıyla, sakızdan mideye
tatlılık v.s. gibi bir şey'in gitmemesi.
b. Sakızın önceden çiğnenmiş beyaz
sakız olması.
c. Sakızın ağızda eriyip dağılır
cinsten olmaması...
Bu şartları taşımayan sakızlar,
orucu bozarlar.
5 - Oruçlunun kan aldırması,
oruçluyu orucunu tutamayacak kadar zayıf düşürecekse mekruhtur. Böyle
bir durum söz konusu değilse câiz olur.
6 - Ramazan-ı şerîf'te serinlemek
maksadı ile ağza burna su almak veya soğuk suyla yıkanmak, İmam-ı
A'zam'a göre mekruhtur. Ebû Yûsuf'a göre bunda hiçbir kerâhet yoktur.
7 - Nefsine güvenemeyen kimsenin
hanımını öpüp okşaması da mekruhtur. Zira meni gelerek orucun bozulma
ihtimali vardır. Fâhiş olmamak ve kendinden emin bulunmak şartı ile,
hanımını öpüp kucaklamakta kerâhet yoktur.
8 - Karı ile kocanın çıplak halde
birbirlerine sarılmaları, nefislerinden emîn bile olsalar, mekruhtur.
Buna fâhiş mübâşeret denir.
9 - Erkeğin hanımının dudaklarını
emmesi de mekruhtur.
10 - Tükrüğünü ağzında biriktirip
yutmak. Bu da orucun mekruhlarındandır.
* Oruçlu kimselerin gül ve misk
gibi bir şey'i koklaması mekruh değildir.
* Oruca niyetli kimsenin cünüp
olarak imsâk vaktine girmesi orucuna zarar vermez. Fakat geceden
yıkanmak mümkün olduğu takdirde yıkanmadan sabahlamak kerâhetten
tamamıyla uzak da değildir.
Orucun Âdâbı (Müstehabları) Nelerdir?
Orucun belli başlı edebleri
şunlardır:
1 - Sahura kalkmak.
Resûl-i Ekrem (asm) bir hadîs-i
şerîflerinde: "Sahur yemeğini yeyiniz. Zira sahur yemeğinde bereket
vardır" buyurmuştur.
Diğer bir hadîs-i şerîfte ise şöyle
buyurulmaktadır:
"Bizim orucumuzla ehl-i kitabın
orucu arasındaki ayırıcı fark, sahur yemeği yemektir."
Sahur yemeği oruç için insana
kuvvet verir. Böylece oruç tutmak daha kolay hâle gelir.
2 - Sahuru geç yemek, iftarı ise
acele yapmak, yani, güneş batar batmaz hemen orucu açmak.
Hadîs-i şerîf'te, "İnsanlar iftar
etmeyi acele yaptıkları ve sahuru da geciktirdikleri müddetçe daima
hayır ile yaşarlar" buyurulmuştur. Bir hadîs-i kudsîde de, "Kullarımın
en sevimlisi, iftar yapmakta son derece acele davranandır"
buyurulmaktadır.
* Resûlüllah Efendimiz iftar
etmedikçe akşam namazını kılmazlardı. Önce bir-iki hurma tanesi yiyerek
veya bir yudum su içerek iftar ederler, sonra namaz kılarlar, asıl
yemeği de namazı kıldıktan sonra yerlerdi.
* İftarda acele edilmesinin sebebi,
Yahudi ve Hıristiyanların, iftarı, yıldızlar görününceye kadar te'hir
etmeleridir. Onlara benzememek için, iftarda acele davranılması müstehab
olmuştur.
* Namazdan önce, iftarı açmak için
yenilen lokma veya içilen suyun, mideyi uyarıcı ve asıl yemeğe
hazırlayıcı bir rolü olduğu da söylenir.
* Sahurun ne zamana kadar
geciktirilebileceği hakkında Zeyd bin Sâbit'ten gelen şu rivâyet, bize
bir ölçü vermektedir.
"Biz Resûlüllah ile beraber sahur
yemeği yedik. Sonra sabah namazına kalktık. (Enes sordu):
- Sahur ile sabah namazı arasında
ne kadar zaman vardı?
- 50 âyet okuyacak kadar."
Bu süre, ortalama bir okuyuşla 5-10
dakika eder. Bir abdest alacak kadar zamandır. Bâzıları el-Hâkka, diğer
bâzıları da Mürselât sûresini misâl verirler. Hâkka sûresi 52, Mürselât
sûresi ise 50 âyettir.
3 - İftarı açarken şu duâyı
yapmalıdır:
"Allahümme leke sümtü ve bike
âmentü ve aleyke tevekkeltü ve alâ rizkıke eftartü."
Meâli: "Ey Allahım, Senin için oruç
tuttum. Ve Sana îman ettim. Ve Sana dayanıp güvendim, tevekkül ettim. Ve
verdiğin rızıkla da (şu anda) orucumu açtım."
4 - İftarı hurma gibi tatlı bir
yiyecekle, yoksa su ile açmak.
5 - Orucun mühim bir âdâbı da, mide
gibi, bütün duygulara da bir nevi oruç tutturmaktır. İnsanda mideden
başka, göz, kulak, kalb, hayâl, fikir gibi pek çok duygu ve cihazlar
vardır. İnsan oruçlu iken, bütün bu duygularını mâlâyânilikten ve
haramlardan çekerek, herbirini kendine mahsus ubudiyet ve kulluk
vazifesine sevk etmelidir.
Meselâ, dilini yalandan, gıybetten,
galiz ve çirkin sözlerden uzak tutmak ve onu Kur'an tilâveti, zikir,
tesbih, salâvat ve istiğfar gibi şeylerle meşgul etmek.
Gözünü nâmahreme bakmaktan ve
kulağını fena şeyleri işitmekten men'edip gözünü ibrete ve kulağını hak
söz ve Kur'an dinlemeye sarf etmek.
İşte bunlar gibi sair duygu ve
cihazlara da bir nevi oruç tutturmak mümkündür. Oruçtan beklenen kemal
ve fazilet de ancak bu şekilde tahakkuk eder.
Resûlüllah Efendimiz bir hadîs-i
şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
"Kim ki yalan söylemeyi ve yalanla
amel etmeyi bırakmazsa, Cenâb-ı Hak o kimsenin yeme ve içmeyi terk
etmesine hiç kıymet vermez, iltifat etmez."
Diğer bir hadîs-i şerîfte ise şöyle
buyrulur:
"Beş şey orucu bozar (yani sevabını
ve faziletini giderir) : Yalan konuşmak, gıybet etmek, kovuculuk (arada
lâf götürüp getirme), yalan yere yemîn etmek ve harama şehvetle bakmak."
Görüldüğü gibi hadîs-i şerîflerde,
Allah katında makbûl bir oruç için, mide gibi sair âzalara da oruç
tutturulması lüzumu üzerinde durulmaktadır. İbn-i Hacer, "Tam ve kâmil
olan oruç; bütün günahlardan ve Allah'ın yasakladığı şeylerden uzak
durmaktır" der.
6 - İftar ve sahurda aşırı derecede
yememek, mideyi tıka-basa doldurmamak da orucun edeblerindendir. Çünkü
oruçtan bir maksad da, beden ve ruhumuza dinlenme, rahatlama, vücut
fabrikamıza baştan sona yıllık bir temizlik ve bakım fırsatı vermektir.
Akşama kadar yemeyip de ezanı duyar duymaz bütün hız ve hışmıyla sofraya
kapanmak, sofrada tıka-basa yemek, edebe aykırıdır. Hattâ beden sağlığı
açısından da zararlıdır. Çünkü sindirim organlarımız, bu hücum ve baskın
karşısında son derece zorlanır, ıztıraba düşer.
Şu halde sahurda ve iftarda mal
kaçırır gibi sofradakileri mideye doldurmaya çalışmamalıdır. Az ve öz
yiyerek, oruçlu olmanın hikmet ve gayesine uygun hareket etmelidir.
7 - Oruç ayı olan mübarek Ramazan
ayında, bütün mü'minler, daha çok ibâdet etmeli, verdiği sonsuz nimetler
sebebiyle bütün ruhuyla Allah'a şükretmeli, daha çok iyilik ve
ihsanlarda bulunmalıdır. Bu ayda Kur'an okumanın, Kur'an dinlemenin
sevabı çoktur. Binaenaleyh, Kur'an okumasını bilenler bol bol Kur'an
okumalı, hiç olmazsa Ramazan boyunca bir hatim indirmeye çalışmalı;
bilmeyenler ise, camilere gidip güzel sesli hâfızların ağzından Allah'ın
âyetlerini dinlemelidirler.Ramazan-ı şerîf gibi
mübarek bir aya, lâyık olduğu ihtiram, ancak bu şekilde gösterilir.
OKUMA PARÇASI
ORUCUNUZ HANGİ
CİNSTEN?
Biz oruç tutmuş olmanın verdiği
huzur ve saâdet içinde mübarek günleri yaşarken, acaba hiç düşünmüş
müyüz:
- Nasıl oruç tutuyoruz?
Diyeceksiniz ki:
- Orucun da nasılı olur mu? Normal
oruç tutuyoruz işte. Oruç bozucu şeyleri yemiyor, içmiyor, kitablarda
orucu bozucu olduğu bildirilen hususlardan uzak duruyoruz.
- Doğrudur. Orucu bozucu şeylerden
uzak kalınca oruç tutulmuş, borçtan kurtulunmuş olunur. Ancak böylesi
oruç (avâm) orucudur. Bir de (havâs), ondan sonra da (havâssü'l-havâs)
orucu vardır. Acaba bunlardan da hissemiz var mı? Yoksa sadece (avâm)
orucu ile mi iktifâ etmiş oluyoruz?
Zannederim, bu tasnifi pek
işitmediniz. Birazcık açayım:
Üç türlü oruç vardır; avâmın orucu,
havâs'ın orucu, havâssü'l-havâs'ın orucu.
* Avâmın orucu bizimkidir. Sadece
orucu bozucu yemek-içmek gibi maddî şeylerden kaçınırız.
* Havâssın orucu sadece bunlardan
kaçınmakla kalmazlar. Onlar bütün (uzuvlarıyla) oruçludurlar. Meselâ,
oruçlu ağızlarıyla asla gıybet etmezler, yalan söylemezler, birinin
aybına bakmazlar, bilseler bile açıklamazlar. Ayaklarıyla haram yola
gitmezler. Elleriyle haram şey tutmazlar. Yani, özel bir hayatları olur
oruçlu iken...
* Havâssü'l-havâs'ın oruçları ise,
aynı şeyleri fiilleriyle yaptıkları gibi kalbleriyle de aynı titizliğe
sâhip olurlar. Kalblerine Allah'tan, Allah rızâsından gayri bir şey
getirmemeğe gayret gösterirler.
Mübah olan dünyevî sohbetler bile,
onlara orucu bozucu hallerden sayılır. Gönüllerine dünya endişesi
sokmazlar. Âhiret saâdetinden gayri şeyi akıllarına getirmemeye
ehemmiyet verirler. Şâyet dünya endişesi, para arzûsu, câh hissi
kalblerine gelirse çok üzülürler, oruçlarını yaraladıklarını kabûl
ederler...
Şimdi, sizler, bizler, yani,
hepimiz bir düşünelim:
- Orucumuz kimin orucu
cinsindendir? Avâmınkinden mi? Havâssınkinden mi, yoksa siz daha da
ileri gitmişsiniz de Havâssü'l-havâs'ın orucundan mı nasiblisiniz?
(Ahmed Şahin, Bakışlar).