|
KUR'AN-I
KERİM |
Kur'an-ı Kerîm, Allah'ın
insanlara indirdiği son Mukaddes Kitaptır.
Kur'an, son Peygamber Hz.
Muhammed'e (asm) Cebrâil (as) tarafından vahiy yoluyla indirilmiş
ve ondan tevatür yoluyla nakl edilerek günümüze kadar gelmiştir.
Kur'an-ı Kerîm ferde ve
cem'iyete, bütün insan sınıflarına, bütün
memleketlerde ve bütün devirlerde insan hayatının bütününe,
maddî - mânevî bir hidayet rehberidir. Hükûmet başkanından,
kumandandan sade vatandaşa ve sokaktaki adama kadar herkes, orada
kendisiyle alâkalı olanı bulur. Dünyevî ve uhrevî huzur ve
saadeti için gerekli bilgi ve dersleri ondan alır.
Kur'an'ın sâhip olduğu
meziyet ve özellikler, âyetlerde ve hadîslerde şu şekilde
beyan buyurulmuştur:
- "İşte
bu Kur'an muazzam bir kitabdır. Onu biz indirdik. Çok mübarektir.
(Fayda ve bereketi çoktur). Artık buna uyun, emirlerine bağlanın
ve Allah'tan korkun. Tâ ki merhamet olunasınız" (En'âm:
155).
- "Şu indirilmiş
Kur'an, mübarek ve feyizli bir kitabdır ki elleri önündekini
(Tevrat ve İncil'i) tasdik edicidir. Tâ ki onunla Mekke halkını
ve bütün çevresindeki insanları korkutsun. åhirete îman
edenler, namazlarına gereği üzere devam ettikleri gibi,
Kur'an'a da inanırlar" (En'âm: 92).
- "Onlar, hâlâ Kur'an'ın
Allah kelâmı olduğunu ve mânasını düşünmeyecekler
mi? Eğer o, Allah'tan başkası tarafından olsaydı,
muhakkak ki içinde birbirini tutmayan birçok söz ve ifadeler
bulurlardı." (Nisâ: 82).
- "O Kur'an,
insanları Hakk'a ulaştırır; helâl ile haramda ve
din hükümlerinde hakkı bâtıldan ayırır..." (Bakara:
185).
- "Kur'ân-ı Kerîm
doğru yol gösterici, mü'minlere derecelerle kurtuluşu müjdeleyicidir"
(Bakara: 97).
- "Bu Kur'an, akıl
sâhiplerinin, âyetlerini iyice düşünüp anlamaları ve ders
almaları için, sana indirdiğimiz saadet kaynağı bir
kitabtır" (Sâd: 29).
- Hâris bin A'ver'den rivayet
edilmiştir:
Bir gün Hz. Ali şöyle dedi:
"Bakınız, ben Resûlüllah'dan (asm): "Yakında
fitneler kopacaktır" buyurduğunu işittim. Bunun üzerine,
"Ey Allah'ın elçisi, bu fitnelerden kurtuluşun çaresi
nedir?" diye sordum. "Allah'ın kitabı, Kur'an'dır"
buyurdular. (Daha sonra Hz. Peygamber, Kur'an'ın özelliklerini
şöyle açıkladı:)
Onda, sizden öncekilerin tarihi,
sonrakilerinin haberi ve aranızdaki mes'elelerin hükmü vardır.
O, Hak ile Bâtılı birbirinden ayıran kesin bir hükümdür.
Her kim hidâyeti ondan başkasında ararsa, Allah onu şaşırtır.
O, Allah'ın kopmayan sağlam ipi, kuvvetli fikir kitabı ve
doğru yoldur. O, akılların sapıtıp şaşırmamasına
ve dillerin karışmamasına yegâne sebebdir. Kur'an, ilim
adamlarının doymadığı, asla tekrarlanmaktan
eskimeyen ve hayret veren üstünlükleri bitip tükenmeyen bir kitaptır.
Yine O, öyle eşsiz bir eserdir ki, cinler dahi onu dinlediği
zaman, "Biz, doğruluk ve olgunluk yolunu gösteren hârikulâde
bir Kur'an dinledik" demekten kendilerini alamamışlardır.
Ona dayanarak konuşan doğru söylemiş, O'nu tatbik eden
sevab kazanmış, O'nunla hükmeden adâlet etmiş ve
insanları O'na dâvet eden dosdoğru yola yöneltmiş olur.
* "Kur'an apaçık bir
nur, hakîm bir zikir ve en doğru yoldur."
* "Kur'an-ı Kerîm, Allah
Teâlâ'nın gökten yeryüzüne uzatılmış bir
ipidir."
* "Kur'an'ın sair sözlere
üstünlüğü, Rahman'ın mahlûkatına nazaran üstünlüğü
gibidir."
* "Kim Allah'ın kitabından
bir âyet okursa, Kıyâmet günü kendisine nûr olur."
* "Evlerinizi namaz kılarak
ve Kur'an okuyarak nurlandırınız."
|
Kur'an'ın isimleri
|
Kur'an, kelime olarak,
"toplamak, okumak, bir araya getirmek" mânalarına gelir.
Bu isim, Kur'an'a, bizzat kendisi tarafından verilmiştir
(Bakara: 185).
åyet ve sûreleri bir araya
getirdiği; İslâm'ın îtikad, ibâdât, ahlâk, hukuk,
v.s. esaslarını toplayıp ihtiva ettiği; dünyada en
çok okunan ve okunacak olan kitab olduğu için bu ismi aldığı
ifade edilir.
Kur'an'ın daha bir çok
isimleri vardır. Bu isimlerden bâzıları şunlardır:
Kitab, Fürkan, Zikr, Hükm, Hikmet, Şifa, Hüdâ, Rahmet, Ruh,
Beyan, Nimet, Bürhan, Nur, Hakk...
|
Kur'an'ın Unsurları
|
Kur'an'ın 4 unsuru vardır:
1. Lâfız, yani, okunur olması.
2. Arapa olması.
3. Hazret-i Muhammed'e (asm)
indirilmesi.
4. Ondan bize eksiksiz, noksansız,
tevatür yoluyla nakledilmiş olması. Bu 4 unsurundan biri
eksik olunca Kur'an olmaz. Binaenaleyh tercüme ve meâllere Kur'an
denilemez ve bunlar Kur'an'ın yerini tutamaz.
Vahy-i metlûv:
Allah, Cebrâil (as) vasıtasıyla
bâzan da başka şekillerde, doğrudan doğruya kelâmını,
emir ve iradesini, hikmetlerini Peygamber Efendimize indirmiş,
bunlar Kur'an'ı meydana getirmiştir. Kur'an, vahyin en yüksek
şeklidir.
KUR'AN NEDİR?
"Kur'an, şu kitab-ı
kebîr-i kâinatın bir tercüme-i ezeliyesi... Ve âyât-ı
tekvîniyeyi okuyan mütenevvi dillerinin tercüman-ı ebedîsi...
Ve şu âlem-i gayb ve şehâdet kitabının müfessiri...
Ve zeminde ve gökte gizli Esmâ-i İlâhiyyenin mânevî
hazinelerinin keşşâfı... Ve sutûr-u hâdisatın altında
muzmer hakâıkın miftahı... Ve âlem-i şehadette âlem-i
gaybın lisanı... Ve şu âlem-i şehadet perdesi arkasında
olan âlem-i gayb cihetinden gelen iltifat-ı ebediye-i Rahmaniyye.
Ve hitabat-ı ezeliye-i Sübhâniyyenin hazinesi. Ve şu İslâmiyet
âlem-i mânevîsinin güneşi, temeli, hendesesi. Ve avâlim-i
uhreviyyenin mukaddes haritası... Ve Zât ve Sıfat ve Esmâ ve
şuûn-u İlâhiyyenin kavl-i şârihi, tefsîr-i vâzıhı,
bürhân-ı kâtı'ı, tercümân-ı sâtı'ı.
Ve şu âlem-i insaniyetin mürebbîsi. Ve insaniyet-i kübrâ olan
İslâmiyetin mâ' ve ziyâsı. Ve nev'-i beşerin hikmet-i
hakikiyesi. Ve insaniyeti saadete sevkeden hakikî mürşîdi ve hâdîsi.
Ve insana hem bir kitab-ı şeriat, hem bir kitab-ı dua,
hem bir kitab-ı hikmet, hem bir kitab-ı ubûdiyet, hem bir
kitab-ı zikir, hem bir kitab-ı fikir, hem bütün insanın
bütün hâcât-ı mâneviyesine merci' olacak çok kitabları
tazammun eden tek, câmi' bir KİTAB-I MUKADDES'tir. Hem bütün
evliyâ ve sıddîkîn ve urefâ ve muhakkıkînin muhtelif meşreblerine
ve ayrı ayrı mesleklerine, her birindeki meşrebin mezâkına
lâyık ve o meşrebi tenvîr edecek ve herbir mesleğin mesâkına
muvafık ve onu tasvir edecek birer risale ibraz eden mukaddes bir kütübhâne
hükmünde bir Kitab-ı Semâvîdir.
KUR'AN;
Arş-ı A'zam'dan, İsm-i A'zam'dan, her ismin
mertebe-i A'zamından geldiği için, bütün âlemlerin Rabbi
itibariyle Allah'ın kelâmıdır. Hem, bütün mevcudâtın
İlâhı ünvanıyla Allah'ın fermanıdır. Hem
bütün semâvat ve arzın Hâlikı namına bir hitabdır.
Hem Rububiyyet-i Mutlaka cihetinde bir mükâlemedir. Hem, saltanat-ı
âmme-i Sübhâniyye hesabına bir hutbe-i ezeliyedir. Hem, Rahmet-i
vâsia-i muhîta nokta-i nazarında bir defter-i iltifat-ı Rahmâniyyedir.
Hem, ulûhiyyetin azamet-i haşmeti haysiyetiyle, başlarında
bâzan şifre bulunan bir muhabere mecmuasıdır. Hem İsm-i
A'zamın muhîtinden nüzûl ile Arş-ı A'zam'ın bütün
muhatına bakan ve teftîş eden hikmetfeşân bir Kitâb-ı
Mukaddestir. Ve şu sırdandır ki, "Kelâmullah"
ünvanı, kemâl-i liyâkatla Kur'an'a verilmiş ve daima da
veriliyor. Kur'an'dan sonra sair enbiyânın kütüb ve suhufları
derecesi gelir. Sâir nihayetsiz kelimat-ı İlâhiyyenin ise
bir kısmı dahi has bir itibarla cüz'î bir ünvan ile hususî
bir tecellî ile cüz'î bir isim ile ve has bir Rububiyyet ile ve
mahsus bir saltanat ile ve hususî bir rahmet ile zâhir olan ilhâmât
suretinde bir mükâlemedir. Melek ve beşer ve hayvanın
ilhamları, külliyet ve hususiyet itibariyle çok muhteliftir.
KUR'AN; asırları muhtelif
bütün enbiyânın kütüblerini ve meşrebleri muhtelif bütün
evliyânın risalelerini ve meslekleri muhtelif bütün asfiyânın
eserlerini icmâlen tazammun eden ve cihât-ı sittesi parlak ve
evham ve şübehâtın zulümâtından musaffa ve nokta-i
istinadı, bilyakîn vahy-i semavî ve kelâm-ı ezelî. Ve
hedefi ve gayesi, bilmüşahede saadet-i ebediye. İçi,
bilbedahe hâlis hidâyet. Üstü, bizzarure envâr-ı îman. Altı,
bi-ilmelyakîn delil ve bürhan. Sağı, bittecrübe teslîm-i
kalb ve vicdan. Solu, bi-aynelyakîn teshîr-i akıl ve iz'an.
Meyvesi, bihakkal-yakîn rahmet-i Rahmân ve dâr-ı cinan. Makamı
ve revâcı, bil-hadsi's-sâdık makbûl-ü melek ve ins ve cân
bir Kitâb-ı Semâvîdir." (Bediüzzaman, Sözler)
Kur'an, sadece mânası değil,
aynı zamanda lâfızları itibariyle de Peygamberimizin
kalbine vahyedilmiştir.
Kur'an'a vahy-i metlûv denilmesi
bundandır. Binaenaleyh Kur'an sadece mâna değil, lâfız
ile mânanın bütünüdür.
Kur'an, Peygamber Efendimize toptan
gelmemiştir. Âyet âyet, sûre sûre nâzil olmuştur.
Kur'an mu'cizesi:
Kur'an, insanlığın
hakikî saadetini te'min edecek her türlü îtikad, amel ve ahlâk
esaslarını ihtiva eder. Hem lâfzı, hem de mânası
itibariyle, en büyük ve ebedi bir mu'cizedir.
Peygamberimiz bu hususta şöyle
buyurmuştur:
"Hiçbir peygamber yoktur ki,
onlara kendi zamanlarındaki insanların inandıkları
kadar mu'cize verilmiş olmasın. Mu'cize olarak bana verilen
ise, ancak Allah'ın bana vahyettiği (Kur'an)dır. Bunun için
kıyâmet gününde ben, peygamberlerin en çok ümmeti bulunanı
olacağımı ümid ederim."
Gerçekten de, diğer
peygamberlerin mu'cizeleri devirleri geçtikçe bitmiştir. Kur'an
mucizesi ise, kıyâmete kadar bâkîdir.
Kur'an-ı Kerîm'in muhtelif âyetlerinde
Kur'an'ın mu'cize olduğu hususu, ısrarla belirtilir:
"De ki, bu Kur'an'ın
benzerini meydana getirmek için insanlar ve cinler bir araya gelseler
ve hattâ birbirlerine yardım da etseler, onun gibisini meydana
getiremezler..." (İsrâ: 88).
Nitekim, Kur'an'ın lâfzındaki
üslûb ve belâgata, şimdiye kadar hiç kimse nazîre getiremediği
gibi, bundan sonra da getiremiyecektir...
Kur'an, lâfzı gibi, mânası
bakımından da mu'cizedir.
Peygamber Efendimiz okuma-yazma
bilmezdi. Kimseden bir şey öğrenmemişti. Bu yüzden ümmî
sayılıyordu. Böyle olduğu halde, onun ortaya koyduğu
kitab, en yüksek hakikatları ihtiva etmekte; ilmin ve tecrübenin
yüzyıllarca uğraşarak ortaya koyduğu birçok ilmî
gerçekleri 14 asır evvel haber vermektedir. Bu da Kur'an'ın
doğrudan doğruya Allah kelâmı olduğunu göstermektedir.
Meselâ, Güneşin kendi etrafında
dönerek, ayrıca kendine bağlı birçok gezegeniyle
birlikte sâbit bir noktaya doğru yol aldığı;
ehramların açılıp Fir'avn'ın mumyalarının
ortaya çıkarılması gibi ilmî ve arkeolojik keşifler,
son asrın keşifleridir. Halbuki Kur'an bu ve bunun gibi birçok
gerçeği, asırlar öncesinden haber vermiştir.
İlim ve fen ne kadar ilerlerse
ilerlesin, Kur'an'a aykırı düşemez. Bil'akis müsbet ve
içtimaî ilimlerin ilerlemesi Kur'an'ın tefsîrini ve açıklanmasını
kolaylaştırır. Bediüzzaman'ın ifade buyurduğu
gibi "Zaman ihtiyarladıkça Kur'an gençleşmekte; ihtiva
ettiği hakikatlar daha parlak şekilde ortaya çıkmaktadır."
Kur'an-ı Kerîm'in diğer
bir mu'cizelik ciheti de, sonradan olacak birçok şeyleri önceden
haber vermesidir. Verdiği haberler, sonradan aynen çıkmıştır.
(Bizanslıların ateşperest İranlıları
yeneceği; Mekke'nin fethedileceği haberleri gibi...)
Kur'an-ı Kerîm'in ihtiva ettiği hakikatler
Kur'an-ı Kerîm, insanlara îtikad,
ibâdet, ahlâk, içtimaiyat, iktisad, siyaset, tarih, hukuk, insan, kâinat
ve kâinat ötesi gibi birçok hakikatlerden bahsetmiştir. Kur'an'ın
bahsettiği bu hakikatlarîn en önemlilerini şu şekilde sıralayabiliriz:
1. Kur'an bütün insanları
Allah'ın varlığına, birliğine îmana, yani,
tevhid inancına dâvet eder. Zihinlerde Allah'ın kudret ve
azametini tespit edip yerleştirir...
2. İnsanları putperestlik
ve şirkten şiddetle men'eder. Yalnız ve yalnız, tek
olan Allah'a ibâdet etmeye ve O'na hiçbir şey'i şerik koşmamaya
dâvet eder...
3. Kur'an insanları ilme,
irfana, tefekküre çağırır. İnsanları gaflet içinde
şuursuzca yaşamaktan men'eder. Allah'ın kudret ve
hikmetine dikkat etmelerini, kâinata ve hâdiselere ibret gözüyle
bakmalarını ister.
4. İnsanlara gönderilmiş
bâzı peygamberler ve onların ümmetlerini irşad ve tebliğ
tarzları hakkında bilgi verir. Geçmiş ümmetlerin
hallerinden ders almamızı söyler.
5. İnsanların nefislerine
esir olmamalarını, dünyayı âhirete tercih etmemelerini,
dünyada her an imtihan içinde olduklarını unutmamalarını
bildirir.
6. Müslümanların dinlerinde
sebat etmelerini, daima hakka tâbi olup hakkı savunmalarını,
düşmanları karşısında kuvvetli olmalarını
tavsiye eder.
7. İçtimaî, iktisadî ve
siyasî hayatta tâkip edilmesi gereken temel esasları ve saadet düsturlarını
haber verir.
8. İnsanlar arasında
adalet, istikamet, tevâzu', sevgi ve şefkat, ihsan, afv, edeb ve eşitlik
gibi ahlâkî değerleri tavsiye eder.
İnsanları zulümden, hıyânetten,
kibirden, cimrilikten, intikam duygularından, katı yüreklilikten,
fuhşiyattan, haramdan men'eder.
9. Allah'ın kâinata koymuş
olduğu kanunların değişmeyeceğini, muvaffakıyet
için bu kanunlara riayet etmenin lüzumunu anlatır. İnsana
kendi gayret ve çalışmasından başka hiçbir şey'in
fayda vermiyeceğini bildirir.
10. İslâm'a uyanların
Cennete, uymayanların ise Cehenneme gireceğini
bildirir. Bu dünyanın, âhiretteki ebedî Cenneti ve saadeti
kazandıracak bir imtihan meydanı olduğunu haber verir.
|
Kur'an'a Karşı Vazifelerimiz
|
- Bir müslüman olarak Kur'an'a
karşı ilk vazifemiz, onun ve ihtiva ettiği hakikatların
hak olduğunu tasdik etmektir. Daha sonra, onu okumak, mânasını
anlamak ve emirlerini tatbik edip yaşamak, ulvî düsturlarını,
ferd ve cem'iyet olarak hayatımıza hâkim kılmak gibi diğer
vazifeler gelir.
- Her müslümanın, namazı
câiz olacak kadar Kur'an'dan bir bölüm ezberlemesi farz-ı ayndır.
Fâtiha sûresiyle birlikte başka bir sûreyi daha ezberlemek vâcibdir.
(Bununla farz da yerine getirilmiş olur).
Kur'an-ı Kerîm'in bütününü
ezberlemek ise, farz-ı kifâyedir. Yani bir kısım müslümanların
hâfız olması, diğer müslümanları mes'ûliyetten
kurtarır. Ancak Kur'an'ı ezbere bilen hiç kimse kalmazsa bütün
müslümanlar mes'ul olur.
- Kur'an'ı namaz dışında
yüzünden okumak, ezbere okumaktan daha faziletlidir. Zira bu okuyuşa
hem göz, hem de dil iştirâk eder. Tefekküre de daha müsaittir.
Ezbere okumaya ise sadece dilin iştirâki vardır. Kur'an'ı
namaz dışında da, kıbleye yönelerek, temiz giyimli
olarak ve edeblice oturarak okumak müstehabtır.
- Okumaya başlarken Eûzü-Besmele
çekilmesi de yine müstehabdır.
- Kur'an'ı yüzünden abdestli
olarak okumak farzdır. Çünkü abdestsiz Kur'an'a el sürülmez.
- Kur'an'ı ayda bir defa
hatmetmek, umumiyetle güzel görülmüştür. Senede 1, 40 günde
bir, haftada 1 hatmi tercih edenler de vardır. Ancak 3 günden az
zamanda hatim caiz görülmemiştir. Çünkü bu takdirde Kur'an'ı
sür'atli okumaktan dolayı mânasını düşünmek kâbil
olmaz, ayrıca telâffuz hatâları yapılabilir.
- Kur'an-ı Kerîm'i dinlemek
farz-ı kifâyedir. Bir mecliste Kur'an okunurken, dinliyenin
bulunması, dinlemeyenlerden mes'uliyeti kaldırır. Ancak
başka işlerle meşgul olan kimselerin yanında yüksek
sesle Kur'an okunması uygun görülmemiştir.
- Kur'an okumak, nafile ibâdet
yapmaktan; Kur'an'ı sesli okumak ise, sessiz okumaktan efdaldir.
- Bir kimse, yürürken veya bir iş
görürken Kur'an okuyabilir. Yalnız bu hâlin Kur'an'ı
gafletle okumağa sebeb olmaması gerekir. Bil'akis
okuduğu Kur'an, onu gaflete dalmaktan sıyırmalıdır.
- Namaz kılınması
mekruh olan vakitlerde dua, tesbih, Peygamberimize salât ü selâm,
Kur'an okumaktan efdaldir.
- Kur'an'ı güzel sesle ve
tecvidle okumak müstehabdır. Peygamber Efendimiz bir hadîs-i
şerîflerinde "Kur'an'ı seslerinizle tezyîn ediniz"
buyurmuştur.
- Kur'an'ı tecvide aykırı
şekilde nağmelerle okumak câiz değildir. Kelimeleri değiştiren,
mânayı bozan okumalar da haramdır.
- Kur'an okumayı öğrenmiş
olan kimse, sonradan yüzünden okuyamıyacak derecede unutsa günahkâr
olur.
- Kur'an'ı okumak gibi, başkasına
okutmak, öğretmek de sevabı çok bir ibâdettir.
- Ücretle Kur'an okumayı bâzı
âlimler caiz görmüşse de, bunu bir geçim yolu olarak
benimsemekten kaçınmak gerekir.
- Yırtık ve eski olup
kullanılmayan mushaf yakılmaz. Temiz beze sarılıp
toprağa gömülür. Yahut toz gelmeyen temiz bir yere konur.
(Tatarhâniye'den).
- Kur'an okumak ve okutmanın
fazileti ile ilgili olarak hadîs-i şeriflerde şöyle
buyurulmuştur:
Ebû Mûsâ el-Eş'ari (ra) Hz.
Peygamberin şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Kur'an'ı okuyan ve gereğini
olduğu gibi tatbik eden mü'min, kokusu hoş, tadı güzel
turunç meyvesi gibidir. Kur'an okumayan, fakat gereğini tatbik
eden mü'min, tadı olan ve fakat kokusu bulunmayan hurmaya benzer.
Kur'an okuyan, fakat gereğini tatbik etmeyen münâfık da,
sadece kokusu hoş olan fesleğen gibidir. Kur'an okumayan münâfık
da, tadı acı ve kokusu çirkin Ebû Cehil karpuzuna
benzer."
"Ümmetimin yapacağı
en faziletli ibâdetlerden biri de Kur'an-ı Kerîm'i yüzüne
bakarak okumasıdır."
"Kul, Kur'an-ı Kerîm'i
hatmettiği zaman hatim duası esnasında 10 bin melek ona
bağış talebinde bulunur."
"Şu ibâdet işinde gözlerinizin
hazzını verin... O da Mushaf'a bakarak okumak ve üstünde
tefekkür etmek, acâibatından ibret ve ders almaktır."
"Evlerinizde Kur'an okumayı
artırınız. Bir ev ki, onda Kur'an okunmaz, o evin hayrı
azalır, şerri çoğalır. Ehline darlık
gelir..."
"Kur'an'ı oku, yasak ettiği
şeyleri anla. Şayet okuman seni yasaklardan almıyorsa,
onu okumuş, anlamış sayılmazsın."
"Oruç ve Kur'an, kıyâmet
günü kula şefaat edecekler. Oruç diyecek ki:
- Ey Rabbim, ben onu yemekten ve
şehevî şeylerden gündüzleri alıkoydum. Ona şefaatimi
kabûl buyur.
Kur'an da diyecek:
- Ey Rabbim, onu geceleri uykudan
aldım. Ona şefaatimi kabûl buyur.
Şefaatleri kabul
buyurulur."
"Herhangi bir cemaat, Allah'ın
evlerinden birinde toplanır, Allah'ın Kitabını okur
ve mânasını aralarında anlamaya çalışırlarsa,
onlara sakînet (kalb huzuru ve itmi'nan) iner. Kendilerini rahmet
kaplar, çevrelerini melekler sarar ve Allah Teâlâ yanında
bulunanlara onları anlatır."
"Kur'an hâfızları,
ehl-i Cennetin reisleridir."
|
Kur'an Okumanın Mânevî Yönleri
|
Okunan Kur'an'ın, insan ruhuna
hâkim olması ve onu mânen yükseltmesi için, dikkat edilmesi
gereken bâzı hususlar vardır. Bu hususları şu
şekilde sıralayabiliriz:
1. Okunan Kur'an'ın büyüklük
ve ulviyetini anlamak...
Kur'an-ı Kerîm'de şöyle
buyurulur:
"Eğer biz Kur'an'ı
bir dağın üzerine indirseydik, muhakkak o dağı,
Allah korkusundan baş eğmiş ve parçalanmış görürdün..."
(Haşr: 21)
Allah, dağların bile çekemiyeceği
bir yükü, insanlara vermiş olduğu kabiliyet ile taşıtmaktadır.
Şu halde Kur'an okuyan kimse, ilk olarak, okuduğu kelâmın
azamet ve ulviyetini idrâk etmelidir.
2. Mütekellimi tâzim:
Kur'an okuyan kimse, o Kur'an'ın
sâhibinin (mütekelliminin) Allah olduğunu düşünmeli,
okuduklarının bir beşer sözü olmadığını
her an hatırlamalıdır.
3. Kur'an'ı kalb huzuru içinde
okumak, nefsin dedikodularını terk etmek...
Bir âlime, "Sen Kur'an
okurken gönlüne başka şeyler gelir mi?" diye sorulmuş.
O da "Benim için Kur'an'dan daha sevimli bir şey yoktur ki hâtırıma
gelsin" şeklinde cevab vermişler.
4. Tedebbür (okuduğu
hakikatları düşünmek)...
İnsanın bâzen Kur'an'ı,
üzerinde düşünmeden okuduğu olur. Halbuki Kur'an kırâetinden
esas maksad, onu düşünmek, ders ve ibret almaktır. Düşünmeye
imkân verdiği için, Kur'an'ı ağır ağır
okumak sünnet kabûl edilmiştir.
Hazret-i Ali, "Anlamadan yapılan
ibâdette, düşüncesiz yapılan kırâette hayır
yoktur" demiştir.
Peygamber Efendimiz ål-i İmran
sûresinin 90. âyetini okumuş, daha sonra da: "Bu âyeti ağzınada
okuyup (veya geveleyip) de üzerinde düşünmeyenin veyl hâline..."
buyurmuştur.
5. Tefehhüm (anlamak)...
Kur'an okuyan kişi, okuduğu
kısmın mânâsını imkân nisbetinde anlamaya da çalışmalıdır.
6. Kur'an'ı anlayışa
mâni olan hallerden uzaklaşmak...
Kur'an'ın mânâsını
anlamaya mâni hallerin başlıcaları şunlardır:
a) Taklid ve taassub: Bâzı
fikirlere taassubla bağlanmak veya taklid yoluyla bilgi edinmek,
Kur'an'daki inceliklerin keşfine ve anlaşılmasına mâni
olur.
b) Kibir, günahta ısrar veya
dünyanın geçici heveslerine iptilâ gibi haller de, Kur'an'ın
hakikatlerini anlamaya perde olur.
c) Kur'an tercümelerini okuyup,
Kur'an'ın bütün mânasının o tercümede geçen söz ve
bilgilerden ibaret olduğunu zannetmek.
Bu durum, Kur'an'ı anlamaya en
büyük manilerdendir. Günümüzde pek çok kimsenin, Kur'an tercümelerini
okuyup Kur'an'ın hakikatlarının o zâhirî mânalardan
ibaret olduğunu zannederek kalbi bozulmakta, Kur'an'a karşı
hürmeti zedelenmektedir.
7. Kendini muhatab etmek.
Kur'an okuyan kimsenin Kur'an'ın
bütün hitablarında kendinin kastedildiğini kabûl etmesi
gerekir. Yani, Kur'an'a, nefsini muhatab ederek okumalıdır.
8. Teessür...
Teessürden maksad, Kur'an okuyan
kimsenin kalbinin, âyetlerin mânasından duygulanıp müteessir
olmasıdır. Kul, okuduğu âyetin bahsettiği muhtevaya
uygun bir hâl içine girmelidir. Azab âyetlerini okurken, hemen ölecekmiş
gibi korkudan küçülmeli, rahmet ve mağfiret âyetlerinde de neş'elenip
uçan kuş gibi sevinmelidir. Allah'ın zikri, sıfatları,
isimleri geçen âyetleri okurken Allah'ın yüceliği karşısında
başını eğip azamet-i ilâhiyeyi düşünmelidir.
Kâfirlerin Allah'a isnad ve iftiralarını okurken sesini kısmalı,
içinden müteessir olmalı, o sözlerden dolayı utanmalıdır.
Cennetin sıfatlarını bildiren âyetlerde Cennete karşı
iştiyak ve arzu duymalıdır. Cehennemden bahseden âyetlerde
de tüyleri ürpermelidir. Hakikî mânada yapılan Kur'an tilâvetinde
dil, akıl ve kalb birlikte vazife görür. Dilin görevi, tertîl
ile harflerin hakkını vererek okumaktır. Aklın
vazifesi, mânaların tefsirini yapmaktır. Kalbin görevi ise,
okunanın etkisi altında kalarak kendine çeki düzen
vermektir. Binaenaleyh Kur'an dil ile okunur, akıl tercüme eder,
kalb ise ders alır.
9. Terakki...
Bundan maksad, Kur'an'ı okuyan
kimsenin onu kendinden değil, Allah Teâlâ'dan dinliyormuşçasına
rûhen yükselerek okumasıdır.
10. Teberri...
Teberriden maksad, Kur'an okuyan
kimsenin kendi havl ve kuvvetinden, nefsine itimad ve iltifattan vazgeçmesidir.
Salihler için olan müjde ve medh âyetlerini okuduğu zaman, mü'min
kendini o sâlihler içinde görmemeli, ancak o nuranî kafileye kendini
de katması için Allah'a yalvarmalıdır.
Âsî ve günahkârları
zemmeden âyetleri okuduğunda ise, kendini de o âsi kullar içinde
saymalı, korkarak Allah'ın rahmetine sığınmalı,
günahlarından tevbe ve istiğfar etmelidir.
|
Konu İle İlgili Tavsiye Linkler
|
|