Namazlar başlıca üç kısma ayrılır:
Farz namazlar, vâcib namazlar ve nafile namazlar. Şimdi bunları sırası
ile inceleyelim:
1 - Farz namazlar:
Günde, sabah iki, öğle dört, ikindi
dört, akşam üç ve yatsı dört rek'at olmak üzere toplam 17 rek'at farz
namaz vardır. Bunlar farz-ı ayndır. Yani herkes üzerine yapmak borçtur.
Haftada iki rek'at da Cuma namazı
vardır.
Cenaze namazı ise farz-ı kifâyedir.
Yani, bâzı Müslümanların yapmasıyla, diğerleri üzerinden mes'uliyet
düşer.
2 - Vâcib namazlar:
Yatsı namazından sonra kılınan üç
rek'atlık vitir namazı vâcibtir.
Senede iki defa kılınan bayram
namazları da vâcibtir.
3 - Nâfile namazlar:
Farz veya vâcibden fazla olarak,
dinî bir mecburiyet olmadan, sırf fazîlet ve sevab için kılınan
namazlara genel olarak Nâfile adı verilir.
lun üzerine borç olmadığı halde,
sırf Allah'a ibâdet niyetiyle kıldığı namazlar olduğu için, bunlara
tetavvu' da denir.
Sünnet namazlar da nâfile tabiri
içine girerler. Ancak her sünnet nafile olduğu halde, her nafile sünnet
değildir.
Nâfile namazlar başlıca iki kısma
ayrılırlar:
* Revâtib namazlar.
* Regâib namazlar.
REVÂTİB NAMAZLARI
Revâtib Namaz Nedir?
Farz namazlarla birlikte namazın
öncesinde de sonrasında kılınan sünnet namazlarına revâtib denilir.
Bunlar sabahın farzından önce iki
rek'at, öğleden önce dört rek'at, sonra da iki rek'at, ikindiden önce
dört rek'at, akşamdan sonra iki rek'at ve yatsının farzından önce dört
rek'at, sonra da iki rek'at olmak üzere günde yirmi rek'attır. Revatib
namazlar, müekkede ve gayr-i müekkede kısımlarına ayrılırlar.
Müekkede Sünnet Namazlar
Hangileridir?
Sabah namazından önceki iki rek'at,
öğle namazından önce dört, sonra iki rek'at ve akşam ile yatsıdan
sonraki ikişer rek'at ve Cuma namazından önce ve sonra dörder rek'at
olarak kılınan sünnet namazlar, müekkede sünnettir.
Gayr-i Müekkede Sünnet
Namazlar Hangileridir?
İkindiden ve yatsıdan önce dört
rek'at olarak kılınan sünnet namazlar gayr-i müekkede sünnettir.
Öğle ile yatsının iki rek'atlık son
sünnetlerine iki rek'at daha ilâve ederek bunları 4 rek'at olarak kılmak
menduptur.
Akşam namazının iki rek'atlık
müekkede sünnetinden sonra altı rek'atlık bir nâfile namaz kılmak da
menduptur ki, buna evvâbîn namazı denir.
Müekkede sünnetler içinde en
kuvvetlisi ve en faziletlisi, sabah namazının sünnetidir.
Resûl-i Ekrem (asm) bu konuda, bir
hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmaktadırlar:
"Sabahın iki rek'at sünneti,
dünyadan ve dünyada olan şeylerden daha hayırlıdır."
Sabahın sünnetinden sonra
kuvvetlilik sırası şöyledir: Akşamın sünneti, öğlenin son sünneti,
yatsının son sünneti, öğlenin ilk sünneti...
Gayr-i müekkede sünnetler içinde
ikindinin sünneti, yatsının ilk sünnetinden efdaldir. Bir hadîs-i
şerîfte:
"İkindinin farzından önce 4 rek'at
namaz kılana, Allah rahmetini esirgemesin" denilmektedir.
Vakit var ise, müekkede sünnetler
terkedilmemelidir. Vakit daralmış, ancak farz kılacak kadar vakit
kalmışsa, bu sünnet terk edilir.
Sabah ile ikindinin sünneti
farzından sonra kılınmaz.
Sünnetleri evde kılmak daha
faziletlidir. Böylece insan kendisini gösteriş ve riyadan kurtaracağı
gibi, evini de namaz ve ibâdetin yapılmadığı bir mezarlık görüntüsünden
çıkaracaktır. Hadîs-i şerîfteki "Evlerinizi mezara benzetmeyiniz"
emrinin ifade etmek istediği mâna da budur.
Dört rek'atlı müekked sünnetlerin
ilk oturuşunda, sadece Tehıyyât okunur. Üçüncü rek'ata kalkınca da
Sübhâneke okunmaz.
Gayr-i müekkede sünnetler ile
mendub sünnetlerde ise, ilk oturuşta, Tehıyyât'tan sonra salâvat; üçüncü
rek'atın başında da Sübhâneke okunur.
Farz ile sünnet arasında dünyevî
lâkırdı ve konuşmalar namazın sevabını azaltır, fakat sünnetin sıhhatine
mâni olmaz.
- Yatsı ve sabah namazlarını
cemaatle kılmak bir bakıma geceyi ihyâ etmek (kıyâm-ı leyl) hükmünde
olduğu İbn-i Abbas'tan mervîdir.
Şu halde gece kalkıp nafile ibadet
yapamıyanlar, yatsı ve sabah namazlarını cemaatle kılmaya gayret
ederlerse, inşâallah gece kalkmış, ihyâ etmiş gibi sevab kazanabilirler.
REGÂİB NAMAZLARI
Farzları tâbi olmaksızın kılınan
sünnet veya mendub namazlara Regâib namazları denir. Başlıcaları
şunlardır:
Kuşluk = Duhâ Namazı
Vakti, güneş doğup bir miktar
yükseldikten sonra başlar, istiva zamanına kadar sürer. Mendub bir
namazdır. 2, 4, 8 veya 12 rek'at olarak kılınır. Resûl-i Ekrem'in (asm)
kılmayı sevdikleri bir namazdı.
8 rek'at olarak kılınması daha
faziletlidir. Kuşluk namazı ile ilgili Resûl-i Ekrem'den (asm) şu
hadîs-i şerîf mervîdir:
"Kim kuşluk vaktinde namaz kılmaya
devam ederse, günahları deniz köpüğü kadar dahi olsa (kul hakkı hâriç)
mağfiret olunur."
Teheccüd Namazı
Gece yarısından sonra uykudan
kalkarak kılınan nafile bir namazdır. Sevabı çoktur. Resûlüllah
Efendimiz ümmetini teşvik için, şöyle buyurmuşlardır:
"Gece namazına devam ediniz. Zira
bu, sizden önceki sâlihlerin âdetidir. Sizi Rabbinize yaklaştırır.
Günahlara keffarettir. Nefsi günahtan alıkor."
Diğer bir hadîs-i şerîfte ise şöyle
buyurulur:
"Her kim gece uyanır ve hayat
arkadaşını da uyandırır, ikisi birlikte iki rek'at namaz kılarlarsa,
Allahü Teâlâ onları zâkirîn (Allah'ı çok zikreden erkekler) ve zâkirât
(Allah'ı çok zikreden kadınlar) zümresine dahil eder..."
Vakti: Tâbiîn büyüklerinden Esved
bin Alkame: "Teheccüd uykudan sonradır," demiştir. Binaenaleyh teheccüd
için uyumak şarttır. Zaten İslâm'da hiç uyumaksızın bütün geceyi
ibâdetle geçirmek mekruh sayılmaktadır. Resûl-i Ekrem (asm) Sahâbeden
Abdullah bin Amr'i bütün geceyi ibâdetle geçirme âdetinden men'etmiş,
gecenin sadece bir kısmında ibâdet yapıp kalan kısmında uyumasını emir
buyurmuştur.
Şu halde teheccüdün en faziletli
vakti ne zamandır?
Müslim'de Ebu Hüreyre'den rivâyet
edilen bir hadîs-i şerîf'te, teheccüd namazının en faziletli ve feyizli
zamanı şöyle bildirilmiştir:
"Farz namazdan sonra en faziletli
namaz, gece namazıdır (teheccüd). Geceyi iki kısma bölersen; ikinci
kısmı namaz için en feyizli zamandır. Eğer üçe bölersen orta kısmı en
mübarek ve faziletli vakittir."
Dâvud (as) geceyi 6 parçaya böler,
4 ve 5. parçalarında gece ibâdeti yapardı. Resûl-i Ekrem, bu şekilde
yapmayı bir hadîs-i şerîf'lerinde medhetmişlerdir.
Hükmü: Teheccüd namazı İsrâ
sûresinin 79'uncu âyetiyle Hazret-i Peygamber'e emredilmiştir. Tâbiîn
müfessirlerinden Mücâhid'in ifadesiyle, teheccüd namazı Resûl-i Ekrem
(asm) için nâfiledir, ziyâde-i sevab (sevabını ziyâdeleştirme)
vesilesidir ve ziyâde-i fazîlettir. Ümmet için ise gece namazı mendub
bir namazdır ve keffâretü'z-zünûbtur, yani, günahlara keffâret ve
mağfirete vesiledir.
Seleften, teheccüd namazının
Resûl-i Ekrem için nâfile değil farz olduğunu söyleyenler de vardır.
Nasıl kılınır? Resûl-i Ekrem'in
kıldığı teheccüd namazının kaç rek'at olduğu hususunda muhtelif
rivâyetler gelmiştir.
Ebû Eyyûbe'l-Ensarî, iki rek'atta
bir selâm vermek üzere 4 rek'at olduğunu bildirmiştir.
Hz. Âişe validemizden gelen
rivâyete göre ise, "Resûlüllah Efendimiz 9 rek'at kılarlardı. Fakat
yaşlandıklarında 7 rek'at kılar olmuşlardır." Meşhur rivâyet budur.
8 rek'at, 16 ve 17 rek'at
kıldıkları rivâyeti de vardır.
Fukahânın ekseriyetine göre,
teheccüd namazında kıyâmın uzun olması, çok rükû' ve secde yapmaktan
efdaldir.
Bir kısmı da rükû' ve secdenin çok
olmasını daha faziletli görürler. Bunlar, "İbâdetlerin en faziletlisi ve
hayırlısı, rükû' ve secdeleri çok olandır...." hadîsine istinâd ederler.
Bu iki görüşü, şu şekilde te'lif
etmek mümkündür: Kısa namaz sûrelerinden başkasını bilmeyen teheccüd
ehli için, rükû' ve secdenin çok olması, uzun sûreler bilenler için ise,
cumhûrun mezhebi, yani, kıyâmın uzun olması efdaldir. Ümmetin
ihtilâfında rahmet olması sırrı da böylece âşikâr olur.
Tehıyyetü'l-Mescid
Müstehab bir namazdır. Bir mescid-i
şerîf'e vakit namazı kılma niyeti dışında sırf ziyaret veya Kur'an
öğrenmek veya öğretmek gibi bir niyetle giren bir Müslüman, orada nâfile
olarak iki rek'at namaz kılar.
Tehıyyetü'l-Mescid, bir mescide
girince daha oturmadan kılınmalıdır. Efdal olan budur. Oturduktan sonra
da kılınabilir.
Mescide girip zaman darlığı veya
vaktin kerahetinden dolayı Tehıyyetü'l-Mescid kılamayacak kimsenin:
Bir mescide herhangi bir farzı
kılmak veya cemaata iktidâ niyetiyle girmek, Tehıyyetü'l-Mescid yerine
de geçer.
Abdest veya Guslü Müteâkib Kılınan Namaz
Abdest veya gusülden
sonra vakit müsait ise, daha yaşlık kurumadan ikişer rek'at
namaz kılmak mendubdur. Bu, abdest ve gusül nimetine
nâiliyetin bir şükrü olmaktadır. Bununla beraber abdest veya
guslü müteâkip bir farz yahut sünnet namaz kılmakla da bu
şükür vazifesi yerine getirilmiş olur.
Regâib Gecesi Namazı
Receb-i şerîfin ilk
cuma gecesine Regâib gecesi denir. Bu gece pek mübârek bir
gecedir. Bu geceyi ibâdetle geçirmenin sevabı pek çoktur.
Rivâyetlere göre Resûlüllah Efendimiz, bu mübarek gecede 12
rek'at nafile namaz kılmışlardır.
Regâib namazını
cemaatle kılmak bid'attir. Zaten terâvihten başka hiçbir
nâfile namaz cemaatle kılınmaz.
Mi'rac Gecesi Namazı
Receb-i şerîfin 27.
gecesi Mi'rac gecesidir. Bu gece Resûlüllah Efendimizin
Mi'râca yükseldiği ve 5 vakit namazın da farz kılındığı çok
mübarek bir gecedir. Bu gecede de 12 rek'at namaz kılınması
müstehab görülmüştür.
Her rek'atta Fâtiha ve
bir sûre okunup iki rek'atta bir selâm verilmeli, sonra 100
kere Sübhânallahi ve'l-hamdü lillâhi ve lâ ilâhe illâllahü
vallâhü ekber denilmelidir. Daha sonra da 100 kere istiğfâr
ve 100 kere de salâvat getirilmelidir.
Gündüz oruç tutulması
da müstehabdır.
Berat Gecesi Namazı
Şa'ban'ın 15'nci
gecesi, Berat gecesidir. Bu gece ibâdet etmek de pek
sevablıdır.
Berat gecesinde
kılınacak namaza Salâtü'l-hayr denilmiştir. Bir rivâyete
göre, bu namaz 100 rek'attır ve her rek'atında Fâtiha'dan
sonra 10 kere İhlâs okunur.
Kadir Gecesi Namazı
Ramazan'ın 27'nci gecesi Kadir
gecesidir. Kur'an, bu gece Peygamber Efendimize inmeğe başlamıştır. Bu
geceyi ihyâ etmenin sevabı pek çoktur. Kur'an'ın ifadesiyle bu gece, bin
aydan hayırlıdır. Bu gece ilâhî rahmetin coştuğu bir gecedir. Onun için
bu gece mutlaka ibâdet ile ihyâ edilmelidir.
Bu geceye mahsus bir namaz yoksa
da, en az iki rek'at, en çok bin rek'at, normali olarak da 100 rek'at
namaz kılınacağı söylenir. İki rek'at kılındığı takdirde, her rek'atta
200 âyet okumak, 100 rek'at kılındığında da, her rek'atinde Fâtiha'dan
sonra Kadr sûresiyle 3 İhlâs sûresi okunup iki rek'atta bir selâm
vermelidir.
"Allahümme inneke afüvvün
tühıbbü'l-afve fa'fü annî" yani, "Ya Rabbî!
Sen afvedicisin; afvı, bağışlamayı seversin, beni afvet" duası da çok
çok söylenmelidir.
Yolculuk Namazı
Bir yola giderken veya yoldan gelince, iki rek'at namaz
kılmak da menduptur.
Tesbih Namazı
Dört rek'atlı bir namazdır.
Peygamberimizin, amcası Abbas'a kılmağı tavsiye ettiği rivayet edilir.
Her rek'atında 75 kere: "Sübhânallahi ve'l-hamdü lillâhi ve lâ ilâhe
illâllahü vallahü ekber" cümlesi okunur.
Bir rek'at içinde bu tesbih
cümlesinin söylendiği yerler ve miktarları şöyledir:
* İlk rek'atta Sübhâneke'den sonra;
ikinci rek'atta da Fâtiha okunmadan evvel 15 kere,
* Fâtiha ve sûre okunduktan sonra
10 kere,
* Rükû'da 3 kere Sübhâne
rabbiye'l-azîm dendikten sonra 10 kere, rükûdan kalkıldığında 10 kere,
* Secdede, üç kere Sübhâne
rabbiye'l-a'lâ denilmesini müteâkip 10 kere,
* Secdeden doğrulup oturulduğunda
10 kere,
* İkinci kere secdeye gidilip 3
kere Sübhâne rabbiye'l-a'lâ denildikten sonra yine 10 kere.
Böylece her rek'atta 75
Sübhânallahi... ilh. cümlesi söylenmiş olur.
İkinci rek'atın sonunda selâm
verilerek 3 ve 4. rek'atlar ayrı iki rek'at hâlinde kılınabileceği gibi,
selâm verilmeden üçüncü rek'ata da kalkılabilir. Üçüncü ve dördüncü
rek'atlar, aynen birinci ve ikincisi gibi kılınır. Böylece 4 rek'atta
toplam 300 tesbih okunmuş olur.
Bu namazın hiç olmazsa ömürde bir
defa kılınması tavsiye edilmiştir.
Tevbe Namazı
İnsanlık icabı, bir günah işleyen
mü'min, hemen günahına tevbe etmelidir. İşlediği günahtan tevbe etmek
isteyen kimsenin güzelce abdest aldıktan sonra kır gibi bir yere çıkıp
açık havada iki rek'at namaz kılması ve Allah'a samimiyetle iltica'
ederek günahının afvını istemesi mendubdur.
Hâcet Namazı
Uhrevî veya dünyevî herhangi bir
isteği ve murâdı olan kimse, güzelce bir abdest alır, yatsı namazından
sonra iki veya dört rek'at, bir görüşe göre 12 rek'at namaz kılar. Sonra
Allah'a hamd ü senâ ve Resûlüne salâvatta bulunur. Daha sonra da hâcet
duasını okuyup istek ve dileğini Allah'a arzeder.
Hâcet namazının birinci rek'atında
Fâtiha'dan sonra 3 kere Âyete'l-Kürsî, diğer üç rek'atinde de birer
Fâtiha ile birer defa İhlâs ve Muavvizeteyn (Kul eûzü birabbil-felâk ile
Kul eûzü birabbin-nâs) sûreleri okunması hakkında hadîs-i şerîf vardır.
Hâcet duası şudur:
Allahümme innî es'elüke tevfîka
ehli'l-hüdâ ve a'mâle ehli'l-yakîni ve münâsahate ehli't-tevbeti ve azme
ehli's-sabri ve cidde ehli'l-haşyeti ve talebe ehli'r-rağbeti ve
teabbüde ehli'l-verâi ve irfâne ehli'l-ilmi hattâ ehâfük.
Allahümme innî es'elüke mehâfeten
tahcizünî an ma'siyetike hattâ a'mele bi-tâatike amelen estehikku bihi
rıdâke ve hattâ ünasıhake bi't-tevbeti havfen minke ve hattâ uhlisa
leke'n-nasihate hubben leke ve hattâ etevekkele aleyke fi'l-ümûri ve
husne zannin bik. Sübhâne Hâlikı'n-nûr...
Allah'ım! Senden öyle bir korku
isterim ki, o beni sana isyandan men'etsin, tâ ki sana itâat ile öyle
amel edeyim ki onunla senin rızâna ereyim, senden korkarak samimiyetle
sana döneyim, sırf senin sevgini kazanmak için hâlis nasihat edeyim, her
işte sana güvenip sana dayanayım sana güzel zan besliyeyim...
Nûrun yaratıcısı olan Allah, her
türlü nekâis ve kusurlardan münezzehtir...
İstihâre Namazı
Yapılacak bir işin sonunun iyi mi
kötü mü olduğunu, yahut o işi hemen yapmak mı, yoksa te'hir etmek mi
daha iyi netice vereceğini anlamak için kılınan namaza istihâre namazı
denir. İki rek'atlık bir namazdır.
İstihâre yapmak istiyen kimse,
yatacağı zaman bu iki rek'at namazı kılar, ilk rek'atında Kâfirûn
sûresini, ikinci rek'atta da İhlâs sûresini okur. Nihayetinde de
istihâre duasını yapar. Sonra da abdtestli olarak kıbleye yönelerek
yatar.
Rü'yada beyaz veya yeşil görülmesi
hayra, siyah veya kırmızı görülmesi de şerre delâlet eder.Bu şekilde istihâre namazının 7 gece yapılması ve
neticede kalbe doğan hususun esas alınması emredilmiştir.
İstihâre, hakkında hüküm
verilemeyen, tereddütler içinde kalınan mes'eleler hakkında yapılır. Bir
şey'in öyle mi yoksa böyle mi yapılması daha hayırlı olduğu hakkında
düşünülür, bir karara varılamaz, teredüdde kalınırsa o zaman istihareye
başvurulur. Doğrusu kesin olan, hangi taraf hak, hangi taraf bâtıl
olduğu bilinen, yahut istişâre edilip karara varılan mes'elelerde
istihâre yapılmaz. Çünkü doğru şekil bulunmuş, isabetli hareket tarzı
tesbit edilmiştir. Artık neye istihâre edilecektir?
Resûl-i Ekrem (asm) Ashâb-ı
Kirâmına istihareyi tavsiye buyururlardı. İstihâre namazını kılmakta
özürlü olanlar, sadece duasıyla iktifa ederler.
Bir hadîs-i şerîf'te şöyle
buyurulmuştur:
"İstihâre eden kimse hüsrâna
uğramaz, istişare eden de pişmanlığa düşmez..."
Resûlüllah Efendimizin yapmış
olduğu istihâre duası şöyledir:
Allahümme innî estehîrüke
bi-ılmike ve estakdirüke bi-kudretike ve es'elüke min fadlike'l-azîm.
Fe-inneke takdiru ve lâ akdiru ve ta'lemü ve lâ a'lemü ve ente
allâmü'l-ğuyûb.
Allahümme in künte ta'lemu enne
hâze'l-emre hayrun lî fî dînî ve meâşî ve âkıbeti emrî fakdürhü lî ve
yessirhü lî. Sümme bârik lî fîh. Ve in künte ta'lemü hâze'l-emre şerrun
lî fî dînî ve meâşî ve âkıbeti emrî, fasrifhü annî vasrifnî anhü vakdür
li'l-hayre haysü kâne. Sümme ardınî bih...
Meâli:
Yâ Rab! (Hakkımda hayırlısını)
bildiğin için, Sen(in dergâh-ı inâyetin)den ben hayırlısını (bildirmeni)
dilerim. Ve (hayırlı cihete) gücün yetiştiğinden Sen(in hazine-i
lütfun)dan beni kudretlendirmeni dilerim. Yâ Rab, hayırlı olan cihetin
tebyîn ve takdîrini senin o büyük fazl (ve kerem)inden isterim. Allahım,
senin (her şey'e) gücün yeter, halbuki benim yetmez. Sen (her şey'i)
bilirsin de, halbuki ben bilmem. Muhakkak Sen şuûrumuzdan uzak olan
herşey'i de pek yakından bilirsin.
Ya Rab, bilirsen (ki bildiğinde hiç
şüphe yoktur) şu azmettiğim iş, dînime, dünya ve âhiretime taallûku
cihetiyle benim için hayırlıdır, bunu bana mukadder kıl (beni bunda
muvaffak kıl) ve bunu bana müyesser kıl. Sonra işlemeğe kudret
bahşettiğin ve bana müyesser kıldığın bu işi bana mübarek kıl (hayır ve
bereketini artır.) Yine bilirsen (ki bildiğinde şübhe yoktur) şu
azmettiğim iş dînime, dünya ve âhiretime taallûku itibariyle benim için
şerdir, bu işi benden ve beni (ve gönlümü) de bu işten çevir. Ve hayır
(zaman ve mekândan) her nerede ise, o hayrı bana makdûr (ve müyesser)
kıl. Sonra nefsimi o hayr-ı makdûre razı kıl.
İstiska (Yağmur) Namazı
Yağmur yağmadığı zamanlarda
Müslümanlar yağmur duasına çıkar, Allah'ın rahmet ve keremine iltica'
ederek yağmur yağdırması için dua ve niyazlarda bulunurlar. Buna dinî
tabiriyle istiska denir. İstiska'nın lügat mânası, yağmur yağmasını
istemek demektir.
İmam-ı A'zam'a göre, istiskadan
murad, yalnız dua ve istiğfardır. Allah'ın yağmur yağdırmasını istemek
için, cemaatle namaz kılınması ise, sünnet değil, belki câizdir.
İnsanlar isterlerse tek başlarına da namaz kılabilirler.
İmam-ı Muhammed ile Ebû Yûsuf'a
göre ise, istiska için, müslümanların tıpkı Cuma namazı gibi toplu halde
namaz kılmaları menduptur. Hatib minbere çıkmaksızın yerde bir değnek
veya sopaya dayanarak bir de hutbe okur.
Üç gün birbiri peşine yağmur
duasına çıkılması müstahsen görülmüştür. Yine de yağmur gelmezse, duaya
devam edilmelidir. Hadîs-i şerîfte: "Allah duada ilhâh edenleri, yani
ısrarla taleb edenleri sever" buyurulmuştur. Dua günü ve duadan önceki 3
gün, oruç tutmak da menduptur. Çünkü oruçlunun duası makbuldür. Bu üç
gün içinde, dargınlar barışmalı, sadakalar verilmeli, haksız yere alınan
şeyler varsa, sahiplerine iade edilmelidir.
Yağmur duasına çıkılırken başlar
öne eğilerek mütevâzıâne bir halde, yayan olarak sahra gibi bir yere
çıkılır. Önce tevbeler yapılır, umum mü'minler için mağfiret talebinde
bulunulur, böylelikle İlâhî rahmetin celbine çalışılır.
Müslümanlar yanlarına çocuklarını,
ehlî hayvanlarını ve onların yavrularını da alırlar. Çocukları ve
yavruları bir müddet için analarından uzaklaştırırlar, bu hazin manzara
içinde zayıflara, ihtiyarlara dualar ettirilerek kendileri de âmin
derler.
Özet olarak söyleyecek olursak,
hüzünlü, mütevâzıâne, huşû' içinde olarak Allah'tan rahmet ve inâyet
istenir. Daha sahraya çıkmadan yağmur yağmaya başlarsa, buna bir şükrâne
olmak üzere, yine sahraya çıkılır.
Yağmur yağarken: "Allahümme
sayyiben nâfian", yani, "Yâ Rabbi, bunu hakkımızda faydalı bir yağmur
kıl" denir. Lüzumundan fazla yağınca da "Allahümme havâleynâ ve lâ
aleynâ", "Yâ Rabbi, bunu zarar vermeyecek yerlere yağdır, bizim
üzerimize yağdırma" diye dua edilir.
Dua eden dilerse ellerini yukarı
kaldırarak dua eder, dilerse ellerinin sırtı yukarı gelecek şekilde avuç
içlerini yere doğru çevirerek niyazda bulunur. Çünkü Resûl-i Ekrem'in,
yağmur duasında bu şekilde dua ettiği rivayet edilmiştir. Şâfiî âlimleri
bu şekilde duayı, sadece yağmur duasına hasretmezler. Umumî olarak,
Allah'tan bir dilekte bulunulduğu zaman ellerin içi ile; belâ ve
âfetlerden kurtulmak, musibet ve şerlerden Allah'a sığınmak istendiğinde
de, eller tersine çevrilerek dua edilmesini câiz görürler.
Resûl-i Ekrem'den bize nakledilen
yağmur duası şudur:
Allahım, bize can kurtaran, içe
sinen, bol, faideli, her tarafı kaplayan, her tarafa akıp giden her
tarafı sulayan umumî bir yağmur ver!
Allahım! Dağlar üzerine, ağaç
köklerine ve vâdi içlerine indir.
İlâhî, senden mağfiret diliyoruz,
şübhe yok ki sen çok bağışlayansın, bize gökten bol yağmurlar yağdır...
Allahım! Bizi yağmurla sula, bizi
ümidlerini yitirmiş kimselerden eyleme.
Ey yüce Hâlikımız, bizim için
ekinleri bitir, memeleri sütle doldur, bizi göğün bereketlerinden sula,
bize yeryüzünün bereketlerinden yetiştir.
Ey Rabbimiz, bizden yoksulluğu,
çıplaklığı, açlığı kaldır ve senden başkasının savamayacağı, üzerimizden
kaldıramayacağı şu müthiş belâyı üzerimizden kaldır, başımızdan sav.
Yağmur Duası ve Namazı Niçin
Yapılır?
Yağmur duasında ve namazında, biz
gafil insanlar için büyük bir îkaz ve ibret dersi vardır. Her vakit
nihayetsiz rahmet ve inâyetlerine nâil olup durmakta olduğumuz Rahîm ve
Kerîm Rabbimizi, hiçbir vakit unutmamak ve her vesile ile O'na muhtaç
olduğumuzu anlayarak şükür içinde dergâh-ı Kibriyâsına yönelmek, dua ve
niyazlarda bulunmak, bizim için büyük bir kulluk borcudur.
Bir kere düşünelim, vakit vakit
bulutlardan topraklarımıza yağan o faydalı yağmurlar kesilse, bunun
neticesi ırmaklar, dereler, çaylar kurusa, acaba bu suları bize kim
te'min edecektir. Kaynaklarından daima fışkırıp duran, hayatımıza hizmet
eden o tatlı ve berrak su menba'larını Hak Teâlâ kesip kurutsa, acaba
bunları bize kim geri verebilecektir.
İnsanoğlu bu gerçekleri her zaman
düşünüp Allah'a sonsuz şükür ve hamdde bulunması gerekirken, çoğu kere
gaflete düşmekte; ni'metlere karşı şükürsüzlük ve nankörlüğe
saplanmaktadır.
İşte yağmursuzluk, kuraklık gibi
musibet hallerini,Cenâb-ı Hak zaman zaman insanlara, bu gaflet ve
şükürsüzlüklerine bir ceza olarak vermektedir. Böylece onlara aczlerini
hissettirip gafletten uyandırmakta; dua ve niyâz ile dergâh-ı izzetine
koşturmak, zelilâne ve mütevâzıâne huzurunda el açtırmak istemektedir.
Eğer dua ve ibadet çok edildiği
halde musibet kalkmaz, yağmurlar yağmazsa, yapılan dua ve ibâdetlerin
kabûl olmadığı söylenmemelidir. Bil'akis, "henüz duanın vakti geçmedi,
ibâdetin zamanı bitmedi", diye düşünülmeli; ibâdet ve duaya devam
edilmelidir.
Küsûf (Güneş Tutulması) Namazı
Güneş tutulduğu zaman ezansız ve
kâmetsiz olarak cemaatle iki rek'at namaz kılınır. Ve her rek'atta imam
fazla miktarda kırâette bulunur. Bu kırâeti İmam A'zam'a göre gizlice,
İmameyn'e göre ise cehren yapar. Namazdan sonra da güneş açılıncaya
kadar kıbleye doğru ayakta ve insanlara karşı oturarak dua eder. Cemaat
de bu duaya âmin derler.
Küsuf namazından sonra hutbe
okunmaz. Cemaatle kıldıracak kimse yoksa herkes tek başına da kılabilir.
Husûf (Ay Tutulması) Namazı
Ay tutulduğu zaman Müslümanların
evlerinde teker teker kıldıkları bir namazdır. Küsûf namazında olduğu
gibi, gizli veya âşikâr bir kırâetle iki veya dört rek'at olarak
kılınır. İmam-ı A'zam'a göre bu namazın camide cemaatla kılınması sünnet
değildir. Fakat kılındığı takdirde de bir beis yoktur, câizdir.
* Güneş ve ay tutulmaları, küsuf ve
husûf namazlarının vakitleridir. Yani gece ve gündüzün ışık kaynağı olan
güneş ve ayın, muvakkat bir zaman için gölgelenmesi, azamet-i
İlâhiyyenin ilânına sebeb olduğundan, Cenâb-ı Hak kullarını o vakitte
bir nevi ibâdete dâvet etmektedir. Yoksa kılınan namaz, devam etme
süresi astronomi hesaplarıyla belli olan ay ve güneş tutulmasını ortadan
kaldırmak için değildir.
* Güneş ve ay tutulmalarının ne
gibi muazzam kanunlar dairesinde vücuda geldiği malûmdur. Binaenaleyh
mütefekkir bir insan için bu kanunları böyle muntazam ve mükemmel olarak
yaratan Hâlik-ı Zü'l-Celâl'in kudret ve azametini düşünmek, O'nun izzet
ve kibriyası önünde mütezellilâne secdeye kapanmak en yüksek bir
vazifedir.
Ramazan'ın Son On Gecesini Namazla İhyâ Etmek
Bu da menduptur. Resûlüllah
Efendimiz Ramazan'ın son 10 gecesini ihyâ eder, kendini ibâdete verirdi.
Bundan asıl maksad Kadir gecesini ihyâdır. Çünkü hadîs-i şerîf'te kadir
gecesinin Ramazan'ın son 10 gecesi içinde aranması teşvik edilmiştir.
Son 10 gece ihyâ edilince, Kadir gecesi de ihyâ edilmiş olur.
Bayram Gecelerini Namazla
İhyâ Etmek:
Bu da mendubtur.
Zilhicce'nin İlk On Gecesini
Namazla İhyâ Etmek:
Bu da menduptur.
Resûlüllah Efendimiz şöyle
buyurmuştur:
"Zilhicce'nin ilk 10 gecesinde
ibâdet etmek kadar Allah'a hoş gelen bir şey yoktur. Ondaki her günün
orucu, bütün senenin orucuna, her gecenin kıyamı da kadir gecesinin
kıyâmına eşittir..."
OKUMA PARÇASI
PEYGAMBERİMİZİN İLK
YAĞMUR DUASI
Hicretin altıncı yılında büyük bir
kuraklık ve kıtlık her tarafı sarmıştı.
Ramazan ayında bir Cuma günü,
Resûl-i Ekrem Efendimiz hutbe îrad buyururken, kendisinden:
"Allah'a dua et de bize yağmur
versin" diye ricâ edildi.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz:
"Allah'ım!
Bize yağmur ver!
Allah'ım! Bize yağmur ver!
Allah'ım! Bize yağmur ver!" diyerek
dua etti.
Bir anda ayna gibi berrak olan
gökyüzünde bulutlar belirdi. Ve yağmur yağmaya başladı. Peygamber
Efendimiz bu sefer:
"Allah'ım! Bu yağmuru bardaktan
boşanırcasına yağdır ve hakkımızda hayırlı kıl," diye dua etti.
Enes b. Mâlik der ki: "Üzerimize
öyle yağmur yağdı ki, neredeyse evlerimize gitme imkânı bulamayacaktık!
O gün, ertesi gün, daha ertesi gün,
tâ öteki Cuma'ya kadar yağmur yağmaya devam etti."
Cuma günü Peygamber Efendimiz yine
hutbe îrad ederken, Ashâb bu sefer yağmurun dinmesi için dua yapmasını
ricâ ettiler:
"Yâ Resûlâllah! Evler, yağmurdan
yıkılmaya başladı. Yollar kapandı. Allah'a dua etsen de yağmuru kesse!"
dediler.
Resûl-i Ekrem Efendimiz tebessüm
buyurdular, sonra ellerini kaldırarak:
"Allah'ım! Çevremize yağdır,
üzerimize değil!" diye dua etti.
Yine Enes b. Mâlik der ki:
"Resûlüllah Aleyhisselâm dua
ederken eliyle, semânın neresine işâret ettiyse orası açıldı ve Medine
üstü, açık bir meydan gibi oldu.
Medine çevresine yağmur yağarken,
Medine'ye bir damla bile düşmüyordu.
Etraftan gelenler, oralara bol bol
yağmur yağdığını haber vermekte idiler..."
Bu, Resûl-i Ekrem Efendimizin
yaptığı ilk yağmur duasıdır...
OKUMA PARÇASI
ABDULLAH'IN RÜ'YASI
Hz. Ömer (ra)'in oğlu Abdullah,
gençliğinde geçen bir hâtırasını şöyle anlatır:
"Herkes gibi ben de gençlik
günlerimde Resûlüllah'a güzel rü'yalarımı anlatmak isterdim. Ne yazık ki
anlatacak güzel rü'ya göremezdim.
Bekâr olduğum için mescidde
yattığım gecelerden birinde idi. Bir rü'ya gördüm. Gördüğüm rü'ya
korkulu idi. İki melek geldi, elimden tutup beni çölde tenha bir yere
götürdü. Bu sessiz mahalde, yerin dibine aşağı kazılmış bir kuyu gördüm.
İçinde ateş yanıyordu. Etrafı taşlarla örülmüş kuyunun başında iki tane
makara gibi şey vardı. Burada Kureyş'ten bâzı kimseleri de gördüm.
Anlaşılan, onlar da ateşli kuyunun başında bekleşiyorlardı.Ben, dehşetle yanan ateşi görünce ürperdim ve:
- Cehennem ateşinden Allah'a
sığınırım! diye iltica' etmeye başladım. Bu duamı üç kere tekrar ettim.
Fazla korktuğum için bir melek
yanıma çıkageldi ve:
- Korkma, korkma! diye bana
seslendi.
Meleğin sözleri beni biraz
ferahlattı. İşte o sırada uykudan uyandım. Düşüne düşüne ablam Hz.
Hafsa'nın yanına gittim. Resûlüllah'ın pâk zevcesine rü'yamı aynen
anlattım.
Hafsa (Radıyallahü anhâ) da rü'yamı
aynen Resûlüllah'a anlatmış, dikkatle dinleyen Hazret-i Resûlüllah,
şöyle karşılık vermiş:
- Abdullah iyi gençtir. Keşke biraz
da gece namazı kılsaydı!"
................................
Bu hâdiseyi nakleden kitablar
derler ki:
- Abdullah'ı bundan sonra geceleri
uyutmak mümkün olmadı. Bu rü'ya te'vîlinden itibaren gecenin az bir
kısmında uyur, sonra kalkıp teheccüd namazı kılardı.
Fıkıh âlimleri bu vâkıadan şu
hükümleri çıkarırlar:
1 - Görülen bir rü'ya, takvâ ehli
kimselere anlatılmalıdır. Nitekim Abdullah da Hazret-i Hafsa'ya
anlatmıştır.
2 - Her mü'min, mânevî durumlarını
sezebilmesi için sadık rü'yalar dileğinde bulunabilir. Abdullah da böyle
bir temennide bulunmuş, gördüğü rü'yadan da daha çok ibâdet etme hükmü
çıkarmıştır.
3 - Rü'yalarla iyilik hususunda
amel edilir, ama kötülük hususunda amel edilmez. Kötülüğe teşvik eden
yorumlar şeytanî olur, Rahmânî olmaz. Bu yüzden rü'ya kötüye yorulmaz.
4 - Gece teheccüd namazı kılmak,
insanı Cehennem'den koruyan fazîletli bir ibâdettir. Nitekim Abdullah
için Resûlüllah gece namazını tavsiye buyurmuş, o da ömrü boyunca gece
namazını ihmâl etmemiştir.
Şu kadar var ki, kalkıp da teheccüd
kılmayanlar için, her şey bitmiş değildir. Böyle kimseler hiç olmazsa
yatmadan önce teheccüd namazı kılmalı, yahut sabah namazı için kalkınca
namazdan önce geçmiş namaz borçlarını kaza etmeliler ki gece namazı
sevabından müstefid olsunlar, teheccüd sevabından bütün bütün mahrum
kalmasınlar.