KADINLARA MAHSUS HALLER
(Hayız - Nifas - İstihaze)
Hayız Nedir?
Kadınlara mahsus haller
denilince, hayız, nifas ve istihaze'den ibaret üç hâl
kasdedilir. Bunları sırası ile görelim:
Hayız (regl), kadınların
hastalık ve doğum halleri dışında ve belli yaşlar arasında rahimden
gelen bir kandır. Buna âdet hâli, ay hâli, aybaşı,
muayyen hâl gibi adlar da verilir.
Hayız hâli, kadınlara
mahsus tabiî bir haldir. Vücutta biriken kirli ve zehirli maddeler,
hayız kanı ile dışarı atılır; vücut
hafifler, sıhhat bulur. Bu sebeble hayız hâlinden ürkmeğe,
korkmağa, tiksinti duymaya sebeb yoktur. Bu durumu normal bir hâl
olarak karşılamalı, Allah'ın bir takdiri olarak
bakmalıdır. Nitekim şu rivâyet de bunu te'yid eder
mahiyettedir:
Âişe validemiz,
Peygamberimizle haccettiği sırada kendisinde muayyen hâl olmuş,
bu durumda haccı yarım kalacak zannederek ağlamaya başlamıştı.
Peygamberimiz kendisine:
- Ne oluyorsun, ay hâli mi gördün?
diye sormuş ve ardından şu açıklamayı yapmıştı:
- Bu, kadınlar tâifesine
Allah'ın bir yazısı ve takdîridir. Kâbe'yi tavaftan başka
hacıların yaptığı herşey'i yap; Kâbe'yi
de ay hâlinden kurtulduktan sonra tavâf edersin."
Ne Zaman Başlar, Kaç Yaşına Kadar Sürer?
Hayız hâli, en erken 9 yaşında
başlar. Genç kızlar bu hâlin başlamasıyla bülûğa
ermiş olurlar.
Bu hâl, en geç 55 yaşına
kadar, her ay belli sürelerle devam edip gelir. Bu yaştan sonra da
kesilir.
9'dan önce ve 55'ten sonra görülen
kanamalar, muayyen halden sayılmazlar. Bir hastalıktan gelen
istihaze hâli kabûl edilirler.
Nasıl Belli Olur?
Hayız akıntısı
kırmızı, siyah, sarı, bulanık yeşil ve
kiremit renklerinde olabilir. Pamukta bu renklerden biri görülse,
muayyen hâlin başlamış olduğuna hükmedilir.
Muayyen hâl kesildiğinde ise, gelen akıntı beyaz
renktedir ve rahimin tabiî akıntısıdır.
Rahimden gelen akıntının
ay hâli sayılabilmesi için kadının hâmile olmaması
da şarttır. Hâmilelik süresi içinde gelen kan, muayyen
halden sayılmaz.
Kaç Gün Sürer?
Muayyen hal, en az 3 gün, en çok
da 10 gün sürer. 3 günden (72 saat) az görülen akıntı
ile, 10 günden (240 saat) fazla gelen akıntı muayyen halden
sayılmaz. Bir hastalıktan geldiği kabûl edilir.
Hayız süresi içinde akıntının
devamlı olması şart değildir. Arasıra
kesilebilir. Meselâ, bir kadın üç gün dem görse, sonra iki gün
akıntı kesilse, sonra yine üç gün daha dem gelse, o kadının
hayız müddeti 9 gündür. Ve arada akıntısız geçen
iki gün de hayız günlerinden sayılır.
İki Ay Hâli Arasında Kalan Temiz Günlerin Süresi Ne
Kadardır?
İki ay hâli arasındaki
temizlik süresine "tuhr hâli" denir. Bu süre 15 günden az
olmaz, daha fazla olabilir. Buna göre, 15 günden daha evvel ortaya çıkan
akıntılar, ay hâlinden sayılmazlar.
Âdet Günleri Süresi Her Ay Muayyen midir?
Bâzı kadınların âdet
günleri muayyendir. Meselâ, her ay 5 veya 7 veya 9 gün âdet görürler.
Bâzılarında ise, âdet günleri
sabit değil, aydan aya değişkendir. Meselâ, bunlar bir
ay 5 gün, bir ay 6 gün âdet görürler. Bu halde ihtiyata uygun
davranmak gerekir. Yani, böyle bir kadın, 6. gün oldu mu yıkanır,
namazını kılar. Ramazanda ise, orucunu tutar. Çünkü,
bu altıncı günde görülen kanın hastalık kanı
olma ihtimali vardır. Ancak bu kadın 6. gün çıkmadan
kocasıyla cinsî münasebette bulunamaz. Zira bu hal hayız hâli
de olabilir.
Âdet Günlerinin Süresinin Değiştiği Nasıl
Anlaşılır?
Bir âdet süresinin değişmiş
olması için, o âdet süresine aykırı üst üste iki âdet
görülmelidir. Meselâ, her ay, devamlı 5 gün âdet gören bir
kadın, sonradan üstüste iki defa 4 veya 6 gün âdet görse artık
onun âdeti 5 değil, 4 veya 6 gün olmuştur. Şu halde
mutad olan âdet süresinin değişmesi, üst üste görülen
iki ayrı âdet ile olmaktadır.
Mûtad olan hayız müddetinden
fazla olan, fazla süresi 10 günü geçmeyen kanamalar da, âdet hâlinden
sayılır. Bu durumda âdet süresi değişmiş kabûl
edilir. Meselâ, her ay 7 gün âdet gören bir kadın, sonradan 10
gün görmeye başlasa, 10 günü de hayızlı sayılır.
Fakat 10 günü geçen kanamalarda, mutad günden fazla olan günler, âdet
hâli değil, istihaze hâli kabûl edilir.
Âdet Çağına Giren Bir Kız, Kendisinde İlk
Kanamayı Görünce Ne Yapar?
Âdet görecek çağa gelen bir
kız, ilk defa görmeye başladığı âdetten dolayı,
hemen namazı orucu terkeder. Bu kıza "mübtedie"
denir. Âdet hâli üç günden az sürerse hayızlı olmadığı
anlaşılır. Terk ettiği ibâdetleri kaza etmesi
gerekir.
İmam-ı A'zam'a göre, âdet
tam üç gün devam edip hayız hâli olduğu kesinleşmeden
namazı ve orucu terketmek câiz olmaz.
Bir kadının görmekte
olduğu âdetini kocasına karşı inkâr etmesi veya vâkıaya
muhalif olarak âdet gördüğünü söylemesi helâl olmaz.
Nifas Neye Denir?
Nifas, doğum sırasında
kadından gelen kana denir. Nifas hâline Türkçemizde
"Lohusalık hâli" denir.
Nifas Hâli Kaç Gün Sürer?
Nifas, yani, lohusalık hâlinin
en az kaç gün süreceği belli değildir. Bir gün bile
olabilir. En fazla devam müddeti ise, 40 gündür. 40 günden fazla sürmez.
40 günde kesilmeyip devam eden kan, artık nifas kanı değil,
istihaze kanıdır.
Bâzı kadınlar çocuk doğurduktan
sonra, ancak 15-20 veya 25 gün kadar nifas görürler. Sonra kan
kesilir. Böyle kadınların, nifas süreleri bu kadar olmuş
olur. Bundan sonra yıkanır, namaz kılıp oruç
tutmaya başlayabilir.
Nifasın âzamî haddi, İmam-ı
Şâfiî'ye göre 60 gündür. Yaygını ise, 40 gündür.
Düşük Yapan Kadın Nifaslı Sayılır mı?
Düşük çocukların el,
ayak, parmak gibi uzuvları belirmiş ise, nifas hâli meydana
gelir. Fakat âzaları henüz teşekkül etmemiş bir düşük
ile, nifas hâli vücut bulmaz.
Ameliyatla Doğum Yapan Kadınlar da Nifaslı Sayılırlar
mı?
Bir özür dolayısıyla çocuk
ameliyatla (sezeryan) alınır ve kan da rahimden değil de
karından çıkarsa, nifas hâli tahakkuk etmez. Bu kan, yaradan
akan kan hükmündedir. Ancak kan, rahim yoluyla dışarı
çıkarsa, kadın nifaslı sayılır.
Nifas Müddeti İçinde Görülen Temizlik, Yani Nifasın
Muvakkaten Kesilmesi Hâli Nifastan Sayılır mı?
Evet, sayılır. Meselâ,
10 gün kan gelip 5 gün kesilse, sonra tekrar kanama başlasa ve 10
gün kadar sürse, bu 25 günlük sürenin hepsi de nifastan sayılır.
Çocuk dünyaya gelirken vücudunun
ekserisinin rahimden çıkmasıyla, çocuk dünyaya gelmiş
sayılır.
İstihaze Hali Nedir?
Hayız ve nifas müddetleri dışında,
rahimden akan kana istihaze yani, hastalık kanı denir.
İstihaze kanı, hayız
ve nifas kanından farklıdır. Bu kan, damardan geldiği
için, ince ve kokusuzdur. Tıpkı burundan vesaire âzalardan
akan kan gibidir. Bir özür ve hastalık kanıdır.
HAYIZ - NİFAS ve İSTİHAZENİN HÜKÜMLERİ
Hayız ve Nifasla İlgili Hükümler
Hayız ve nifasın müşterek
8 hükmü vardır:
1 - Hayız ve nifas hâlindeki
kadından her türlü namaz mükellefiyeti düşer. Kadınlar
hayız-nifas hâlinde oldukları müddet zarfında, namaz kılmaları
kendilerine haram olur.
Hayız ve nifas hâlinde iken kılamadıkları
bu namazları; kadınlar sonradan kaza etmek mecburiyetinde de
değillerdir. Cenâb-ı Hak, fazl ve kereminden onları böyle
bir mükellefiyetten afvetmiştir.
İslâm dîni gerçekten kolaylık
dînidir. Hayız ve nifaslı kadınların namaz borçları
hakkındaki hükmünde de, bu kolaylık prensibini apaçık
görmekteyiz. Çünkü, hayız hâli kadınların her ay mübtelâ
oldukları ve bir haftaya yakın zamanlarını meşgul
eden eziyetli bir durumdur. Bu arada pek çok vakit namazlarını
da kılamamış haldedirler. Kadının devamlı
olarak kocasının ve çocuklarının hizmeti yanısıra,
evinin temizlik ve bakımıyla da uğraştığı
malûmdur. Bu durumda olan bir kadının, mecburen terkettiği
pek çok vakit namazlarını sonradan kaza etmek zorunda kalmasının,
ona ne derece ağır ve zahmetli geleceği apaçık
meydandadır.
Nifas hâli için de durum aynıdır.
20 gün, 30 gün, hattâ 40 gün namazını terketmek zorunda
kalan bir kadının, bütün bu birikmiş namazları
kaza edebilmesi ne kadar meşakkatli olacağı bedihîdir.
İşte, âlemlere rahmet
olan İslâmiyet, büyük bir kolaylık olarak, kadınların,
hayız ve nifas hâlinde iken kılamadıkları bütün
namazları afvetmiştir.
Hayız ve nifas hâlindeki
kadınların namaz kılmaları haram olmakla birlikte,
tesbih, zikir ve duada bulunmaları câizdir. Hattâ hayız ve
nifas hâlindeki bir kadının, mümkün ise ve vakti de müsait
ise, her namaz vaktinde abdest alıp, bir vakit namaz kılacak
kadar kıbleye karşı yönelerek oturması, bu süre içinde,
tesbih, tevhid ve tehlil ile meşgul olması müstehab bile görülmüştür.
Bu şekilde o, hem Rabbini unutmamış ve ibadet zevkini kaçırmamış;
hem de Allah'a ibadet hususunda -elinden gelseydi- ne derece arzu ve iştiyak
içinde olduğunu da göstermiş olur. Bu güzel ve temiz niyeti
sebebiyle, o kadına hayatında en güzel ve en feyizli kıldığı
namazın sevabı yazılacağı rivâyetlerden anlaşılmaktadır.
2 - Hayız-Nifas hâlindeki kadınlara,
namaz kılmak gibi oruç tutmak da haramdır. Ancak namazdan
farklı olarak, tutamadıkları günleri, temizlendikten
sonra kaza etmeleri gerekmektedir.
Çünkü, oruç, namaz gibi devamlı
olmayıp senede bir ay olduğundan, kadınların tutamadıkları
birkaç günlük oruç borçlarını sonradan kaza etmeleri,
onlara pek fazla bir zahmet ve meşakkat yüklemez. Bu bakımdan
namaz borçları afvedildiği halde, oruç borcu baki kalmış,
sonradan kazası istenmiştir.
Âişe validemiz bu hususta
şöyle buyurmuşlardır:
"Bize hayız ve nifas hâlleri
geldiğinde, Hz. Resûlüllah (asm) tutmadığımız
oruçlarımızı kazâ etmemizi emir buyururlardı. Kılmadığımız
namazların ise kaza edilmesini emretmezlerdi."
3 - Hayız ve nifas hâlinde
olan bir kadına Kur'an okumak da haramdır. Resûl-i Ekrem
(asm) Efendimiz, bu hususta şöyle buyurmuşlardır:
"Hayızlı veya cünüp
olan kimse, Kur'an-ı Azîmüşşân'dan birşey
okuyamaz."
Hayızlı ve nifaslı
kadınların veya cünüplerin kunut vesaire gibi çeşitli
duaları okumalarında, tesbih ve tehlil kelimelerini söylemelerinde
ve Hazret-i Peygambere salât ve selâm getirmelerinde hiçbir mahzur
yoktur.
Hayız ve nifaslı halde
olanlar, Kur'an-ı Kerîm'i okuyamamakla beraber, onu
dinleyebilirler.
4 - Hayız ve nifas hâlinde
bulunanların, Kur'an'a ellerini sürmeleri de haramdır. Hattâ
bütün Kur'an'ı (Mushaf'ı) değil, bir âyeti, bir âyetin
birkaç kelimesini dahi tutmak haramdır.
Kur'an Kursu öğretmenliği
yapan bir kadın, hayız hâlinde öğretim işini yardımcısına
yaptıracaktır. Yardımcısı yoksa Hanefî ulemasından
Kerhî ve Tahavî'ye göre öğretimini devam ettirecektir.
Kerhî: Öğretmen hanım
hayız hâlinde kelime kelime, Tahavî ise, yarımşar âyet
söylemekle öğretim yapılmasında 'beis yoktur' demişlerdir.
5 - Hayız-Nifas halinde olan
kadınlara (veya cünüplere) mescid ve camilere, zaruret olmadan
girmek de haramdır.
6 - Hayız-Nifas hâlindeki kadının
veya cünüp olan kadın ve erkeğin, mü'minlerin kıblesi
olan Kâbe-i Mükerreme'yi tavaf etmeleri de haramdır.
7 - Hayız-Nifas hâlinde olan
kadının kocası ile cinsî münasebette bulunması da
haramdır. Bu halde yapılan bir cinsî birleşme, büyük günahlardan
(günâh-ı kebâir) sayılmıştır.
Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle
buyurulur:
"Sana kadınların hayız
(âdet) hallerini de soruyorlar. De ki: O (hayız) bir ezâdır.
Binaenaleyh siz hayız hâlinde kadınlardan çekilin.
Temizleninceye kadar onlara yanaşmayın." (el-Bakare,
222).
Âyette geçen kadınlara yaklaşmama
emrinin ne mânâ ifade ettiğini Enes'den (ra) rivâyet edilen bir
hadîs-i şerîf şu şekilde açıklamaktadır:
"Yahudiler kadın hayız
gördüğü vakit onlarla birlikte yeyip içmezlerdi. Peygamber
(asm) ise bu hususta:
"- Her şey'i yapın,
yalnız cinsî münasebet müstesna..." buyurdular."
Hayız-Nifas hâlinde iken kadınla
cinsî temasda bulunmak dinî yönden olduğu gibi, tıbbî yönden
de çok mahzurludur. Kadın bu hallerde hasta hükmündedir. Son
derece itinalı bir bakıma ve temizliğe muhtaçtır.
Yorulmaktan büyük ölçüde kaçınmalı, mümkün mertebe
istirahat halinde olmalıdır. Ayrıca hayızlı kadının
dışarı yaydığı ağır koku, erkeği
kadından tiksindirmeğe de
sebeb olabilir. Bu bakımdan bu nazik dönemde yapılacak cinsî
münasebetler, kocayı hanımından tiksindirip soğutabileceği
gibi, pek çok kadın hastalıklarına da sebebiyet
verebilir. Meselâ: Bugün Avrupa'da kadınlarda çok sık görülen
rahim kanserlerinin mühim bir sebebi de, ay hâlinde kadınların
kocalarıyla cinsî münasebette bulunmaya devam etmeleri olarak
tesbit edilmiştir.
Bir erkeğin hayız hâlinde
olan hanımına yaklaşması haram olduğu gibi, kadının
ona boyun eğmesi de haramdır.
Eğer, karı-koca bu halde
iken, cinsî münasebette bulunurlarsa, her ikisinin de tevbe ve istiğfar
etmeleri gerekir. Ayrıca bir veya yarım dinar miktarında
altın veya onun bedelini de fakirlere sadaka olarak vermelidirler.
[Bir dinar, bir miskal (4 gr.) ağırlığında
bulunan altın sikkedir].
Hayız hâlinde olan kadından
yatağını ayırmak câiz değildir. Bu tarz davranış,
Yahudilerin mezhebidir. Yahudiler ay hâlindeki kadından yataklarını
ayırdıkları gibi; onlarla yanyana oturmaz, beraber yemek
bile yemezlerdi. Silindikleri havluları bile ayırırlardı.
İslâmiyet bu haksız ve bâtıl âdeti kaldırmış,
ay hâlindeki kadınla yatmayı, pişirdiği yemeği
yemeyi, aynı havluya el, yüz silmeyi mekruh dahi saymamıştır.
Hazret-i Âişe vâlidemiz
şöyle buyurur:
"Ben hayızlı iken
Nebî (asm) mübarek başını kucağıma yaslar,
sonra Kur'an okurdu."
Bu hadîslerden anlaşılıyor
ki, hayız hâlindeki kadınlar necis (pis) değillerdir.
Nifas hâlinde olanlar da böyledir. Bu haller sadece birer hadestir.
Yani bâzı dinî mükellefiyetleri ifaya mâni şer'î birer
kirlilik hâlidir. Yoksa neces, yani, hakikî pislik hâli asla söz
konusu değildir.
Hayız ve Nifastan Kesilen Kadına, Gusletmeden Evvel
Kocasının Cinsî Münasebette Bulunması Helâl Olur mu?
Hayız ve nifasın âzamî
müddetleri (hayızda 10, nifasta 40 gün) geçince kadınla
cinsî münasebet helâl hâle gelir. Guslü beklemek gerekmez.
Ancak yine de kadın
guslettikten sonra temas, müstehab kabûl edilmiştir.
10 günden evvel hayız ve 40 günden
evvel nifas hâlinin sona ermesi durumunda ise, cinsî münâsebet
derhal helâl olmaz. Cinsî münasebetin helâl olması için, kadın
ya yıkanmış olmalı veya yıkanmamış
olsa bile hayız ve nifas hâlinin bitiminden sonra üzerinden bir
namaz vakti geçmelidir. Bu takdirde gusledilmemiş bile olsa, cinsî
münasebet helâl hâle gelmiş olur.
8 - Ay hâlinde olan kadının
göbek ile diz kapakları arasında kalan avret sahasına
kocasının şehvetsiz bile olsa çıplak olarak temas
etmesi, el dokundurması da haramdır.
Hayızlı olan kadında
kocasının faydalanabileceği, el sürebileceği kısımlar;
göbeğin üstü ile dizlerin altında kalan kısımdır.
İstihaze Hâline Ait Hükümler
İstihaze kanı, ne oruca,
ne de namaza engel değildir. Cinsî münasebete de mâni olmaz.
Ancak istihaze hâlindeki kadınlar, özürlü hükmünde
bulunurlar. Özürlülerin tâbi olduğu hükümlere uygun olarak
ibadetlerini yaparlar.
Asr-ı Saâdette bir gün bir
kadın Peygamberimize gelerek:
"Benden devamlı kan
gelir, namazı bırakayım mı?" diye sormuştu.
Peygamberimiz de cevaben:
"Hayır, o damardaki bir
hastalıktandır, hayız değildir. Âdet vaktin gelince
namazı bırak, âdet hâlin geçince guslederek temizlen ve
bundan sonra her vakit namazı için ayrı abdest alarak
namazlarını kıl. Tekrar âdet hâli gelinceye kadar böyle
yapmaya devam et" buyurmuşlardı. Bu rivayet, istihaze hâlinin
özür hâline ait hükümlere tâbi olduğunu açıkça göstermektedir.
HAYIZ HALİ İLE İLGİLİ FAYDALI BİLGİLER
Memleketimizde genç kızlar
umumiyetle 12-15 yaşları arasında hayız görmeye başlarlar.
12 yaşına yaklaşan
bir kıza sâhip olan bilgili ve anlayışlı bir anneye
bu devrede düşen en mühim vazife, kızını bu konuda
aydınlatmaktır. Bunun için de kızı ile bir arkadaş
gibi konuşup, ona günün birinde idrar yolundan biraz kan geldiğini
göreceğini, bunun normal bir hâdise olduğunu, korkmaması
gerektiğini, çünkü anne olacak her genç kızda, belli bir
yaştan itibaren bunun görüldüğünü ve görüleceğini,
bunun adına aybaşı veya hayız dendiğini, bunun
gebelik ve lohusalık durumları hariç 45-55 yaşına
kadar, muntazaman ve her ay görüleceğini, çünkü Allahımızın
kadınları bu hilkatte ve bu fıtratta yarattığını,
bunda nice hikmetler bulunduğunu ve ay başılı
devrede temizliğe bilhassa dikkat edilmesi gerektiğini öğretmesi
lâzımdır.
Hayız denince akla ilk
gelecek şey temizliktir.
Çünkü, bir kadının sıhhatli,
huzurlu ve neş'eli olması, maddî bakımdan aybaşı
günlerinde riayet edeceği temizlik derecesine ve dolayısıyla
aybaşısının her ayın belli günlerinde başlayıp
bitmesine, aybaşı kanının normal miktarda ve ağrısız
olarak gelmesine, yani normal bir aybaşı görmesine bağlıdır.
Her kadın ve genç kız,
bu temizlik için:
Tülbentten kesilip dikilmiş
yumuşak bir bezi veya bir deniz süngerini, bir de iyi kaliteli bir
sabunu, el altında bulundurmalıdır.
Gerek normal ve gerekse aybaşılı
günlerinde, günde en az bir defa ılık sabunlu su ile tülbenti
veya deniz süngerini ıslatarak kasık aralarını yıkayıp
kurulamalıdır.
Ayrıca geceleri yatarken dişlerini
temizlemeli ve ayaklarını -bilhassa ayak parmaklarının
arasını- sabunla yıkamalıdır.
Her genç kız ve kadın,
normal günlerinde -hiç olmazsa- gün aşırı, aybaşılı
günlerinde ise hergün mutlaka ılık su ile yıkanmalıdır.
Ve bu yıkanma esnasında kasık aralarını, göğüs
ve koltuk altlarını parmak aralarını gene sabunlu
bezle yıkamalıdır.
Bir kadın aybaşı günlerinde
yıkanıp temizlenirken, sıcak ve soğuk su değil,
ılık su kullanmalıdır.
Çünkü soğuk su ile yıkanırsa,
aybaşı sebebiyle vücudunun ne de olsa yorgun ve halsiz olduğu
bir devrede, kendisini üşütmüş olur ki bu hal birçok
tehlikeli hastalıklara yol açar.
Kasık arası temizliğini
soğuk su ile yaparsa, hem bu bölgeyi üşüterek mikropların
faaliyetini artırmış olur, hem de soğuk su, bâzı
hassas kadın ve kızlarda aybaşının vaktinden önce
ve âni kesilmesine sebeb olur.
Sıcak suyun mahzuru ise,
kanamanın artmasına yol açmasıdır.
Aybaşılı bir kadının
tutunacağı bezler:
Gayet yumuşak, meselâ tülbentten
kesilip dikilmiş,Mutlaka ütülenmiş,Kolaylıkla değiştirilebilen
bezler olmalıdır.
Düşük kaliteli, kaba elyaflı
pamukların kullanılması doğru değildir. Bu nevi
pamuklar kanamayı artırırlar. Fakat eczahanelerde satılan
rule halinde veya dışı eterli yani mikropsuz gazlı
bezle sarılı hususî pamuklar vardır ki her bakımdan
tavsiyeye şâyândır.
Aybaşı temizliği
yalnız kadınlar için değildir. Evli olmayan genç kızlar
da bu temizliği aynı şekilde yapmak zorundadırlar.
Bilhassa genç kızların
bu temizliğe küçük yaştan alışmış
olmaları, onların hayatları boyunca sıhhatli olmalarını
sağlar.
Aybaşı günlerinde kadınlar
ve genç kızlar her türlü yorgunluktan sakınmalıdırlar.
Sancıları varsa,
kanamaları normalden çok veya az ise, hulâsa, şikâyetleri
mevcut ise, hiç vakit geçirmeden bir doktora müracaat etmelidirler.
Soğuk duşlardan,
kendilerini ve bilhassa ayaklarını üşütmekten, uzun yol
yürümekten, ata ve bisiklete binmekten, ayaklı dikiş
makinesi kullanmaktan, ağır yük kaldırmaktan,
uykusuzluktan sakınmalıdırlar.