"Namazlar en hayırlı
vakitlere konuldu. Onun için, namazların arkasından duâ
ediniz."
Hadîs-i Şerîf
Farz namazlar, sabah, öğle,
ikindi, akşam ve yatsı olmak üzere beş vakittir.
Vakit, namazın sıhhatinin
en başta gelen şartıdır.
Vakit namazları, vakti
girdikten itibaren, vaktin sonuna kadar edâ edilebilir. Namazı
vaktinde kılmanın büyük sevab ve mükâfatları vardır.
İbn-i Mes'ud Hazretleri, Resûl-i
Ekrem'e (asm) Allah'ı en çok razı eden amelin hangisi olduğunu
sormuş, Resûlüllah Efendimiz de: "Vakti içinde kılınan
namaz" olduğunu ifâde etmişlerdir.
Vaktinde kılınan namazın
da en faziletli ve sevablı olanı, namaz vakti girer girmez kılınan,
vaktin evvelinde edâ edilen namazdır. Hadîs-i şerîfte:
"Namaz vakti nerede girerse
hemen kıl! Çünkü fazilet, vaktin evvelindedir" buyurulmuştur.
Diğer bir hadîs-i şerîfte
ise:
"Namazın ilk vakti,
Allah'ın rızası(na); orta vakt(i) Allah'ın
rahmeti(ne vesile)dir. Son vakti ise, Allah'ın afvı(na vâbeste)dir"
denilmektedir.
Vakti içinde kılınmayan
namazlar kazaya kalmış olur, kulun uhdesinden sâkıt
olmaz.
Kaza namazları her ne kadar
kulu namaz borcundan kurtarır ise de, vaktinde kılınan
namazın verdiği feyiz ve kemâli, uhrevî fayda ve menfaati
vermez.
Aslında farz namazların
ciddî bir mâzeret olmadan vaktinde kılınmayıp sonraya
terki, sahibini mes'uliyet altına da sokar. Namazın sonradan
kazâ edilmesi her ne kadar namaz borcunu düşürürse de ibâdet
vazifesinde ihmalkârlık ve kulluk görevini zamanında
yapmamak günahını ortadan kaldırmaz.
Namazlar Hangi Vakitlerde Kılınır?
1 -Sabah Namazının Vakti:
Sabah namazının başlangıcını
fecir teşkil eder. Güneşin doğmasıyla da namaz
vakti sona ermiş olur.
Fecir, tan yerinin ağarmasına,
yani, şafak beyazlığına denir. İki kısım
fecir vardır:
Yalancı fecir (fecr-i kâzib),
Gerçek fecir (fecr-i sâdık).
Yalancı fecir, güneşin
doğduğu yönde, ufukta dikey olarak beliren bir beyazlıktır.
Arkasından karanlık gelir. Bu fecir, yalancı fecirdir.
Sabah namazı vakti girmiş sayılmaz. Oruç tutmak istiyen
kimseler yemek yemeye devam edebilirler.
Gerçek fecir, yine güneşin
doğduğu yerde, yanlara doğru açılan ve yayılan
bir beyazlıktır. Bu fecir gerçek fecirdir ve bununla sabah
namazı vakti başlamış olur. Gerçek fecir görüldüğü
andan itibaren sahur yemeği yenilmez. Oruç başlamış
sayılır.
2 - Öğle Namazının
Vakti:
Öğle namazının
vakti, güneşin zeval vaktinden itibaren başlar. Yani yeryüzündeki
bir cismin gölgesinin güneşli bir havada doğuya doğru
uzamaya başlama ânı, öğlenin başlangıç
vaktidir.
Yere dikilen bir sopanın üzerine
doğan güneş, sabahleyin batıya doğru bir gölge bırakır.
Ve bu gölge vakit ilerledikçe ve güneş yükseldikçe kısalmaya
başlar. En sonunda gölgenin kısalması bir süre için
durur. Buna istiva vakti denir. Bu esnada güneş, göğün tam
ortasında bulunmaktadır. Daha sonra da gölge doğuya doğru
uzamaya başlar. Gölgenin doğuya doğru uzamaya başlama
ânı, zeval vaktidir. Zeval vakti ile birlikte, öğle vakti de
girmiş olur.
İstiva vaktinde iken herşey'in
gölgesinin kısalmasının durduğunu, zeval vakti ile
de doğuya doğru uzamaya başladığını söyledik.
İşte cisimlerin zeval vaktinden önceki bu sabit gölgesine
fey'i zeval tabir edilir.
Öğle vaktinin bitiş
zamanı hakkında iki rivayet vardır:
İmam-ı A'zam'a göre, öğle
vakti, zevalden itibaren herşey'in gölgesi, fey'-i zevale
(zevalden önceki sâbit gölge uzunluğuna) ilâveten kendisinin
iki misli oluncaya kadar devam eder. Bu vakte asr-ı sânî tâbir
edilir.
İmam-ı Muhammed ile
İmam-ı Ebû Yûsuf'a ve diğer üç mezheb imamına göre
ise, öğlenin vakti; cismin gölgesi fey'-i zeval üzerine
kendisinin bir misli ilâve olunca sona erer. Buna da asr-ı avvel
denir.
İhtiyat olarak öğle
namazları asr-ı sânîye kadar geciktirilmemeli, ikindi
namazları da asr-ı sânîden önce kılınmamalıdır.
Cuma namazının vakti, öğlenin
vaktidir.
3 - İkindi Namazının Vakti:
İkindinin vakti, yukarıda
geçen iki görüşe göre öğle vaktinin çıkmasından
itibaren, güneşin batacağı zamana kadardır.
kadar devam eden vakittir. (Bu,
İmameyn'e göredir).
Diğer bir görüşe göre
de, güneşin batışından sonra ortaya çıkan kızıllığın
gidip, onu tâkiben beliren beyazlığın kaybolması
zamanına kadar devam eder. (İmam-ı A'zam'a göre...).
5 - Yatsı Namazının Vakti:
Yatsının vakti, akşam
vakti sona erdikten itibaren gerçek fecrin doğuşuna kadar sürer.
Vitir Namazının Vakti:
"Cenâb-ı Hak size bir
namaz ziyade etmiştir ki o da vitirdir. Onu yatsı namazından
sonra, fecir vaktine kadar kılınız" hadîs-i şerîfine
göre, vitir namazının vakti yatsı vaktidir.
Vitir namazı, İmam-ı
A'zam'a göre vâcib, İmameyn'e göre ise, yatsının farzına
tâbi bir sünnettir.
Her iki görüş de vitr'in
yatsıdan sonra kılınmasını zarurî kılar;
önce kılınması câiz olmaz.
Teravih Namazının Vakti:
Yatsı namazını kıldıktan
sonra, gerçek fecir doğuncaya kadar devam eder. Vitir namazından
önce kılındığı gibi, sonra da kılınabilir.
Yatsı namazından önce kılınması ise sahih değildir.
Ramazan gecesi camiye teravih namazı
kılınırken yetişen kimse önce yatsının
farzını kılıp ondan sonra teravih için imama uymalıdır.
Bayram Namazının Vakti:
Güneşin doğuşundan
itibaren 45 - 50 dakika geçtikten sonra, yani kerahet vakti çıktıktan
sonra başlar ve güneşin istiva vaktine kadar sürer.
Vaktinde kılınmayan
teravih ve bayram namazlarının kazası yoktur.
Namazı Hergün 5 Vakit Kılmaktaki Hikmetler
Nelerdir?
İnsan sabahleyin âdeta yeni
bir hayat bulmuş, geçimini te'mîn edecek faaliyetlere başlamak
için gerekli vücud zindeliğine kavuşmuş haldedir. Bu
canlılık ve zindeliği veren ve onu rızkını
te'mîn çabalarında muvaffak edecek olan ise, ancak Allah Teâlâ'dır.
Binaenaleyh, verdiği sıhhat nimetine şükür ve dünyevî
çabalarda yardımını celb için, insan sabah namazını
kılmakla mükellef tutulmuştur.
İnsan sabahtan akşama
kadar Allah'ın verdiği hayat, sıhhat, akıl
nimetlerinden faydalanmaktadır. Bu nimetler sayesinde dünyevî işlerinde
başarı ve muvaffakıyet sağlamaktadır.
İşte nâil olduğu bu muvaffakıyete şükretmek
ve bu faaliyetlerin ruhu gaflet ve kasâvet içinde bırakmasına
mâni olmak için de, öğle ve ikindi namazları farz kılınmıştır.
Akşamın yaklaşması
ile nihayet bulmaya yüz tutan bir günlük faaliyet ve çabanın,
ruhanî bir ibadetle sona erdirilmesi, o gün elde edilen kazanç ve kârlara
bir şükran ifadesi olacağından, akşam namazı
farz kılınmıştır.
İnsan daha sonra uyku âlemine
girecektir. Bir bakıma ölüm nümûnesi olan ve bir bakıma da
huzur ve istirahat devresi sayılan bu âleme varmadan önce o günkü
hayata kudsî bir ibâdetle son vermek, o âleme ilâhî bir zevk ve
ruhanî bir intibahla intikal etmek, Allah'ın af ve mağfiretine
ilticada bulunmak, bir hüsn-i hâtime nişânesi olacağından,
bunun için de yatsı namazı kılınmaktadır.
Diğer tarafdan: Gerek insanın
ve gerek etrafındaki varlıkların hayatında doğma,
büyüme, duraklama, ihtiyarlama, sonra da ölüp gitme gibi 5 ayrı
safha tecellî etmektedir.
İşte bu safhalara mukabil
olmak ve insanın maddî varlığı ile mânevî varlığı
ve çalışması arasında güzel bir muvazene
kurabilmek için Hâlikımız günde 5 vakit namazı bizlere
emretmiştir. Böyle mukaddes, maddî ve içine alan faydaları
muhtevî bir ibâdetle mükellef olduğumuzdan O'na ne kadar şükretsek
azdır.
Namazın 5 vakte tahsisindeki
hikmetler, sadece bu söylediklerimizden ibaret değildir. Bediüzzaman
Hazretlerinin şu izahları da konuya açıklık
getirici mahiyettedir:
"Nasıl ki haftalık
bir saatin sâniye ve dakika ve saat ve günlerini sayan milleri,
birbirine bakarlar, birbirinin misâlidirler ve birbirinin hükmünü alırlar.
Öyle de; Cenâb-ı Hakk'ın bir saat-ı kübrâsı olan
şu âlem-i dünyanın sâniyesi hükmünde olan gece ve gündüz
deverânı. Ve dakikaları sayan seneler... Ve saatleri sayan
tabakat-i ömr-i insan. Ve günleri sayan edvâr-ı ömr-i âlem,
birbirine bakarlar, birbirinin misâlidirler. Ve birbirinin hükmündedirler.
Ve birbirini hatırlatırlar.
Meselâ:
Fecir zamanı, tulûa kadar,
evvel-i bahar zamanına, hem insanın rahm-ı mâdere düştüğü
âvânına, hem Semâvat ve Arz'ın 6 gün hilkatinden birinci güne
benzer ve hatırlatır. Ve onlardaki şuûnât-ı İlâhiyeyi
ihtâr eder.
Zuhr (Öğle) zamanı ise,
yaz mevsiminin ortasına, hem gençlik kemâline hem ömr-i dünyadaki
hilkat-i insan devrine benzer ve işaret eder. Ve onlardaki
tecelliyat-ı rahmeti ve füyûzât-ı nimeti hatırlatır.
Asr (İkindi) zamanı ise,
güz mevsimine, hem ihtiyarlık vaktine, hem Âhirzaman
Peygamberinin (Aleyhissalâtü vesselâm) Asr-ı saâdetine benzer.
Ve onlardaki şuûnat-ı İlâhiyeyi ve in'âmât-ı
Rahmâniyeyi ihtâr eder.
Mağrib (Akşam) zamanı
ise, güz mevsiminin âhirinde pek çok mahlûkatın gurubunu, hem
insanın vefatını, hem dünyanın kıyâmet iptidasındaki
harâbiyetini ihtâr ile tecelliyât-ı Celâliyeyi ifham ve beşeri
gaflet uykusundan uyandırır. İkaz eder...
İşâ (Yatsı) vakti
ise, âlem-i zulümât, nehâr âleminin bütün âsarını
siyah kefeni ile setretmesini, hem, kışın beyaz kefeni
ile ölmüş yerin yüzünü örtmesini, hem vefat etmiş insanın
bakiye-i âsârı dahi vefat edip nisyan perdesi altına
girmesini, hem bu dâr-ı imtihan olan dünyanın bütün bütün
kapanmasını ihtar ile Kahhâr-ı Zülcelâlin celâlli
tasarrufatını ilân eder.
Gece vakti ise, hem kışı,
hem kabri, hem Âlem-i Berzah'ı ifhâm ile ruh-u beşer,
Rahmet-i Rahmâna ne derece muhtaç olduğunu insana hatırlatır.
Ve gecede teheccüd ise kabir gecesinde ve Berzah karanlığında
ne kadar lüzumlu bir ışık olduğunu bildirir. İkaz
eder. Ve bütün bu inkılâbat içinde Cenâb-ı Mün'ım-i
Hakikî'nin nihayetsiz nimetlerini ihtar ile ne derece hamd ve senâya müstehak
olduğunu ilân eder.
İkinci sabah ise, Sabah-ı
Haşr'i ihtâr eder. Evet, şu gecenin sabahı ve şu kışın
baharı, ne kadar mâkul ve lâzım ve kat'î ise, Haşrin
sabahı da, Berzah'ın baharı da, o kat'iyettedir.
Demek, bu beş vaktin herbiri
bir mühim inkılâb başında olduğu ve büyük inkılâbları
ihtâr ettiği gibi; Kudret-i Samedaniyenin tasarrufat-ı azîme-i
yevmiyesinin işaretiyle, hem senevî hem asrî, hem dehrî kudretin
mu'cizâtını ve rahmetin hedâyâsını hatırlatır.
Demek, asıl vazife-i fıtrat
ve esas ubûdiyet ve kat'î borç olan farz namaz, şu vakitlerde lâyıktır
ve ensebdir.
(Bediüzzaman, Sözler'den).
KERAHET VAKİTLERİ
Kerahet Vakti Nedir?
İçinde namaz kılınması
mekruh olan vakitlere fıkıh kitablarında kerâhet
vakitleri tabir edilir.
İki türlü kerahet vakti vardır:
1 - Farz olsun, nafile olsun her türlü
namazın kılınması mekruh olan vakitler.
2 - Sadece nafile kılmak
mekruh olup diğer namazların câiz olduğu vakitler.
Farz - Nafile Bütün Namazların
Kılınmasının Mekruh Olduğu Vakitler
Hangileridir?
Bu vakitler üçtür:
1 - Güneşin doğuşundan
itibaren ışınları gözleri kamaştırır
hâle gelinceye kadarki sabah vakti, kerahet zamanıdır. Bu
vakit, güneşin doğuşundan sonraki takriben 45-50 dakikalık
bir zamandır.
2 - İkinci kerahet vakti,
istiva vakti ile zeval vakti arasıdır. Yani güneşin göğün
tam ortasına dikilmesi ânından Batı tarafına doğru
açılmaya başladığı âna kadar geçen süredir.
3 - İkindiden sonra, güneşin
sarararak göz kamaştırmaz duruma geldiği andan başlayıp
güneş batıncaya kadar süren vakit de kerahet vaktidir.
Demek oluyor ki ikindi namazını
güneş ışınlarının sararmakta olduğu
sıralara kadar geciktirmemeli, kerahet vaktine bırakmamalıdır.
İkindi namazı kerahet
vaktine kadar geciktirilmişse, namaz kazaya bırakılmaz,
sünneti terkedilerek sadece farzı kılınır. Hattâ
güneş batmadan evvel iftitah tekbiri alınarak ikindinin
farzına durulsa, namazda iken güneş batsa, bu bile sahih
olur. Namaz kazaya kalmış olmaz, vaktinde edâ edilmiş
sayılır. Bu ikindi namazına has bir durumdur.
Bu üç vaktin kerahet vakti
olma hikmeti, ateşperestlerin ibâdet zamanı olmasıdır.
Bu üç vakitte salâvat
getirmek, dua ve tesbihte bulunmak, Kur'an okumaktan efdaldir.
Sadece Nâfile Kılınması Mekrûh Olan
Vakitler Hangileridir?
Yukarıda saydığımız
üç vaktin hâricinde sadece nâfile namazları kılmanın
mekruh olduğu dokuz vakit daha vardır:
1 - İmsâkten itibaren sabah
namazını kılmadan önce nafile namaz kılmak
mekruhtur. Bu arada sadece sabah namazının iki rek'at sünneti
kılınır, başka nâfile kılınmaz.
2 - Sabah namazının farzını
kıldıktan sonra, güneş doğuncaya kadar olan süre içinde
de nafile namaz kılınmaz. Hattâ farz kılındıktan
sonra sabahın sünneti bile kılınamaz.
3 - İkindinin farzını
kıldıktan sonra,
4 -Akşamın farzından
önce,
5 - Cuma ve bayram hutbeleri
okunurken
6 - Cuma günü namaz için kamet
getirilirken de nâfile kılınmaz.
7 - Bayram namazından önce,
ne evde, ne de camide nâfile namaz kılmak mekruhtur.
8 -Bayram namazından sonra
mescidde nâfile namaz kılınamaz. Ancak evde kılınabilir.
9 - Farz namazına başlanınca
da nâfile kılmak mekruh olur. Ancak cemaati kaçırmak korkusu
yoksa, sabahın sünneti kılınabilir.
MÜSTEHAB VAKİTLER
Vakit namazlarını, vaktin
evvelinde kılmanın daha faziletli ve sevablı olduğunu,
daha önce belirtmiştik.
Bununla beraber, Resûlüllah'ın
sünnetinde, bâzı namazların mevsim, iklim, v.s. gibi bâzı
değişik durumlar nazara alınarak, vaktin evvelinden
geciktirilerek kılınması daha faziletli sayılmıştır.
Vakit namazlarını kılmanın
daha faziletli ve sevablı sayıldığı bu gibi
zamanlara, fıkıhta Müstehab Vakitler tâbir edilir.
Cemaat olmak gibi, müstehab
vakitlerde namaz kılmak da sadece erkeklerin riayet edecekleri bir
fazilettir. Kadınlara müstehab olan ise, namazlarını
evlerinde, erkekler camide cemaat ile kıldıktan sonra kılmaktır.
Yalnız sabah namazını, erkeklerin cemaati bitirmelerini
beklemeden erkence kılabilirler.
Şimdi sırasıyla
vakit namazlarının müstehab olan vakitlerini görelim:
Sabah Namazının Müstehab Vakti:
Erkekler için sabah namazında
ortalığın biraz ağarmasını beklemek müstehabdır.
Buna isfar denilir.
Sabah namazını gecikirme
süresinde ölçü şudur: Namaz kılarken abdest bozulduğu
takdirde yeniden abdest alıp güneş doğmadan rahat bir
şekilde namazı kılabilecek kadar vakit olmalıdır.
Buna göre, sabah namazı, güneşin doğmasına 15 - 20
dakika kalıncaya kadar kılınmalıdır.
Peygamber Efendimiz, "Sabahı
ağartınız. Çünkü bunun sevabı daha büyüktür"
buyurarak isfarı teşvik etmiştir.
Vaktin ağarmasını
beklemenin, başta cemaatın daha çok gelmesini ve daha çok
kimsenin cemaata yetişmesini sağlamak bakımından
faydası vardır. Ayrıca birçok sevab ve faziletlere kavuşmak
da isfar sayesinde müyesser olur.
Bir hadîs-i şerîf'te,
"Sabah namazını kıldıktan sonra, güneş doğuncaya
kadar namazgâhın üzerinde bekleyen (tesbih ve zikir ile meşgul
olan) kimse, 4 esîri esaretten kurtarmış gibi sevab alır"
buyrulmuştur.
Gerek bu gibi faziletli amellere nâil
olunması gerekse sabah namazına daha çok cemaatin gelmesinin
te'min edilmesi bakımından sabah namazının
geciktirilmesinde maslahat vardır.
Sabah namazını isfar
etmek, Hanefîde, -seferde, hazarda, yazın ve kışın,
tek başına veya cemaatla- her hâl ü kârda müstehabdır.
* Şâfiîler ise, sabah namazının
erkenden, henüz ortalık karanlık iken kılınmasının
daha faziletli olacağı kanaatindedirler. Namazı ortalık
ağarmadan, karanlıkta kılmaya tağlis denir.
Hanefîler tağlisi, sadece Müzdelife'de
bulunan hacıların kıldıkları Kurban Bayramının
ilk gününün sabah namazında müstehab görürler.
Öğle Namazının Müstehab Vakti:
Yazları öğle namazını
sıcak-soğuk her memlekette biraz te'hir edip serin vakte bırakmak
müstehabdır. Hadîs'te, "Öğle'yi biraz soğutun.
Çünkü öğle sıcağı Cehennem'den bir yalımdır"
buyrulmuştur.
Kış, bahar ve güz
mevsimlerinde ise, öğleyi vaktin evvelinde kılmak müstehabdır...
Zira Peygamber Efendimiz, serin ve soğuk mevsimlerde öğleyi
daima erken kılarlardı.
İkindi Namazının Müstehab Vakti:
İkindi namazını, kışın
ve yazın güneşin rengi değişmiş olmayacak
kadar te'hir etmek müstehabdır... Resûlüllah Efendimiz, güneş
ak ve berrak oldukça ikindiyi te'hir ederlerdi.
Akşam Namazının Müstehab Vakti:
Akşam namazını, yaz
ve kış her mevsimde acele kılmak müstehabdır.
Hastalık, yolculuk gibi mâzeretlerle
veyâ yemeğin hazır olması gibi bir durum sebebiyle azıcık
geciktirmeler câizdir. Fakat fazla te'hiri câiz olmaz.
Yatsı Namazının Müstehab Vakti:
Yatsı namazlarını
gecenin ilk üçte birine veya yarısına kadar te'hir etmek müstehabdır.
Yatsı namazının geç kılınmasına dair pek
çok haberler gelmiştir.
Bir hadîs-i şerîf'te, "Ümmetime
meşakkat olmasa, yatsıyı gecenin üçte birine veya yarısına
te'hir ederdim" buyrulmuştur.
Yatsının en son gece yarısına
kadar te'hiri müstehab, daha sonraya bırakılması ise,
mekruhtur.
Resûlüllah Efendimiz, yatsıyı
te'hir etmeyi severdi. Yatsıyı kılmadan yatıp uyumayı,
uyanamayıp namazı kaçırma tehlikesi sebebiyle kerih görürlerdi.
Yatsıyı kıldıktan sonra da dünyevî sohbete ve söze
rağbet etmezler, "Yatsıdan sonra oturup boş ve
faydasız konuşma yoktur" buyururlardı.
Resûlüllah Efendimizin ümmetini
yatsı namazını kıldıktan sonra dünyevî boş
söz ve lâkırdılardan men'etmesinin hikmeti; mü'minlerin
amel defterlerini ibâdetle kapayıp o günü hüsn-i hâtimeye
mazhar olarak hayırlı bir şekilde sona erdirmelerini
te'min içindir.
Ancak namazdan sonra zikir ve evrad
okunur, dinî ve imanî sohbetler yapılırsa, bu tür konuşmalar
hadîste men'edilen gece konuşmaları sınıfına
girmez. Amel defterinin hayırlı bir amel ile kapanmasına
da bir mâni teşkil etmez.
Yatsının geciktirmeli
olarak kılınmasının müstehab oluşu, kış
geceleri içindir. Çünkü kış geceleri uzundur.
Yazın ise, geceler kısa
olduğundan, cemaatin azalmaması için, yatsının ilk
vaktinde kılınması müstehabdır.
Vitir namazını gece
uyanacağına güvenenler için, uykudan önce kılmayıp
gecenin sonlarına doğru te'hir etmek müstehabdır.
Hadîs-i şerîf'te,
"Gecenin sonunda kalkabilecek olanlar, vitri kılmayıp
te'hir etsinler. Çünkü gece namazında melekler hâzır
olurlar. Uyuduktan sonra kalkamayacak olanlar ise, yatsının
akabinde hemen kılsınlar" buyurulmuştur.
Gece kalkıp nâfile kılmayı
âdet edinenler vitri te'hir etmelidirler. Böylece daha efdaline ulaşırlar.
"Namaz mü'minlere vakitli
olarak farz kılındı" âyet-i celîlesi gereğince,
her namazın vaktinde kılınması farz-ı ayındır.
Bu sebeble iki vakit namazını bir vakit içinde kılmak
(ki fıkıhta buna Cem'-i Salâteyn denir) Hanefî mezhebine göre
câiz olmaz. Zira, iki vakti bir arada kılmak, ya birini vakti
girmeden kılmak (takdim) veya vakti çıktıktan sonra kılmak
(te'hir) yoluyla olur. İkisi de sahih değildir. Vakti girmeden
namaz kılınmaz. Namazı vaktinden sonraya bırakmak da
câiz değildir. Edâ yerine geçmez.
Bu kaidenin yalnızca hacılara
has olmak üzere iki istisnası vardır.
Biri, Arafat'da takdim cem'i,
Diğeri, Müzdelife'de
te'hir cem'i.
Çünkü Peygamber Efendimiz
buralarda namazlarını iki vakti birleştirerek kılmışlardır.
Arefe günü Arafat'da ikindi
olmadan öğlenin farzından sonra ikindi namazı kılınır.
Büyük bir cemaatla imamın arkasında kılınan bu
namaz için, tek ezan ve biri öğle, diğeri ikindi için olmak
üzere iki kamet okunur. İki namaz arası böylece ayrılmış
olur. Arada nâfile ve sünnet namazları da kılınmaz.
Bu namazı büyük cemaatle,
imam arkasında kılmak zarureti İmam-ı A'zam'a göredir.
İmameyn, hacının tek
başına da cem' yapabileceği görüşündedir.
Müzdelife'de ise, o günün akşam
namazı yatsı namazı ile birlikte yatsı vaktinde, tek
ezan ve tek kametle kılınır. Burada her iki namazın
vakti de girmiş olduğundan ikinci namaza başlandığını
bildirmek için ikinci kamete ihtiyaç görülmemiştir.
İmam-ı Şâfiî'ye göre,
yolculukta öğle ile ikindi ve akşam ile yatsı namazlarını
hem takdim, hem de te'hir suretiyle birlikte kılmak câizdir.
KUTUPLARDA VE VAKTİ OLMAYAN
YERLERDE NAMAZ
Kutuplarda ve Vakti Olmayan yerlerde Namaz
Dünyamızın her tarafında
gece ve gündüz süresi, 24 saat olarak cereyan etmektedir. Yeryüzünde,
gece ve gündüzlerin aylarca, haftalarca sürdüğü kutup mıntıkaları
yanısıra, güneşin batıp ardından hemen doğduğu,
yani, gecenin hiç bulunmadığı bölgeler de vardır.
Buralarda oturanlar her gün 5 vakit namazlarını nasıl kılacaklardır.
Oruçlarını nasıl tutacaklardır.
Bu gibi yerlerde namaz kılma
mes'elesinde biri fetvâ, diğeri ihtiyat ve takvâ diyebileceğimiz
iki görüş vardır.
Birinci görüşe göre: Namazın
sıhhati için vakit şarttır. Vakit girmedikçe, namaz mükellefiyeti
tahakkuk etmez. Çünkü fıkıh usûlünün umumî kaidesine göre:
"Namazın sebebi vaktin girmesidir. Vakit girmeyince, sebeb
yoktur. Sebeb olmayınca da müsebbeb (namaz) olmaz."
Bu hükümden dolayı,
kutuplarda ve diğer anormal vakitli yerlerde yaşayan kimseler,
hangi vakte rastlarlarsa o vakit namazını kılarlar.
Tahakkuk etmeyen vakit namazını kılmak zorunda değildirler.
Kılmadıkları için hiçbir mes'uliyetleri de yoktur. Bu,
tıpkı, ayakları kesik bir kimseden, abdestte ayaklarını
yıkama mecburiyetinin ortadan kalkması gibidir. Vakti olmayan
namaz da mükelleflerin omuzlarından düşer.
2. Görüş: Kutuplar gibi
gece-gündüzlerin anormal uzunlukta olduğu yerlerde, namaz ve oruç
gibi ibâdetlerin ifası hususunda, bâzı âlimler, Müslümanları
ibâdetlerin feyzinden mahrum etmemek için ihtiyat ve temkin yolunu
benimsemişler, takvâ cihetini tercih etmişlerdir.
Buna göre, kutuplar gibi anormal
vakitli yerlerde oturan kimseler, namazlarını aynı
meridyen üzerinde kendilerine en yakın bulunan normal vakitli
yerlerin takvimlerine uymak suretiyle kılarlar. Oruçlarını
da aynı şekilde îfa ederler.
Bu şekilde düşünen
İslâm âlimleri, "Ancak bir sene kadar uzun sürecek Deccal günlerinde
namaz vakitleri takdir edilir..." meâlindeki hadîs-i şerîfin
işaretine dayanmaktadırlar. (Bk. Merakı'l-Felâh, s. 53,
İst. 1327).
Görüldüğü gibi hadîs-i
şerîf'te, 1 gün, bir sene kadar uzadığı takdirde 5
vakit namazın normal 24 saatlık vakit üzerinden takdir
yoluyla kılınabileceğine ima edilmektedir. Demek ki
kutuplarda vakit yok diye namazı terk yerine, takdir yoluyla,
namazları 5 vakit kılmak mümkündür. Ve bu daha ihtiyata
uygundur. Böylelikle Müslümanlar ibâdetlerin feyz ve nûrundan
nasibsiz kalmamış olurlar.
Kutuplarda takdir yoluyla günde beş
vakit namazın kılınabileceğini söyleyenler; güneşin
batıp hemen doğması sebebiyle sabah veya yatsı ve
vitir namazlarının vaktinin olmadığı yerlerde
ise, bu namazların sâkıt olmayacağını kazasının
gerektiğini söylerler. Çünkü, her ne kadar namazın sebebi
vakitse de, asıl sebeb ve illet, emr-i İlâhîdir. Allah'ın
"Namaz kılınız" şeklindeki emir ve hitabıdır.
Bu cihetle her Müslüman günde 5
vakit namazla mükelleftir. Vakti olmayan namazlar ise, kaza edilir.
İmam-ı Şâfiî'nin
de ictihadı bu şekildedir.
Oruç ibadetinde de aynı durum
vardır. Orucun sebebi olan ay'ı görmek mümkün olduğu
halde, imsâk ve iftar vakitleri taayyün etmemektedir. Bu sebeble, oruç
ibâdetinin mükelleften sâkıt olacağını söyleyen
âlimler olduğu gibi, namazda olduğu şekilde, takdir
yoluyla oruçların tutulması gerektiğini söyleyenler de
vardır.