*´¯`·.¸.·´¯`·.((( RAVDA.net ))).·´¯`·.¸ | SeVGiYe aÇILaN KaPI
     

D e u t s c h  

0
0
0
0
İlmihal » İbadet » Nafile Namazlar -2-

NAFİLE NAMAZLAR -2-

TERÂVİH NAMAZI

Teravih, Ramazan ayı boyunca her gece kılınan bir namazdır. Kadın-erkek herkes için sünnet-i müekkededir ve İslâm'ın şeâirindendir.

Teravih namazı, orucun değil, Ramazan'ın sünnetidir. Bu sebeble oruç tutmayan hasta ve yolculara da teravih kılmak sünnettir.

   Teravih Namazını Cemaatle Kılmanın Hükmü Nedir?

Teravih namazını cemaatla kılmak sünnet-i kifâyedir. Bir memlekette yahut bir mahallede oturan insanların bir kısmı teravihi mescidlerde cemaatle kılarlarsa teravihi cemaatla kılma sünneti yerine getirilmiş olur. Bu durumda başkaları için teravihi tek başına kılmak câiz olur. Ne var ki teravih namazı uzun olduğundan tek başına kılanda, yanılma veya ihmal durumu olabilir. Hiç olmazsa evlerde ev halkıyla cemaat olup birlikte kılınırsa, böyle bir mahzur da ortadan kalkmış olur.

Teravihi cemaatla kılmanın sünnet olması, Peygamberimizin fi'li ile sabittir. Resûlüllah Efendimiz, Ramazan'ın 23, 25 ve 27. geceleri mescide çıkarak Sahâbe-i Kirâm'a teravih kıldırmıştır. Her gece kıldırmamasının sebebi ise, teravihi cemaatle kılmanın vâcib olduğu sanılmaması içindir.

   Teravih Namazı Kaç Rek'attır?

Teravih namazının 20 rek'at olduğu Sahabenin icma'ı ile sâbittir. Peygamber Efendimiz teravihi cemaatle kıldırdıkları zaman 8 rek'at olarak kıldırmışlar, Ashâb da evlerinde bu namazı 20 rek'ata tamamlamışlardır.

20 rek'atın tamamının mescidde kılınmaya başlaması, Hz. Ömer zamanından itibarendir. O zaman Sahâbeden buna muhalefet eden hiç kimse çıkmamış, bir nevi icma' hâsıl olmuştur. Zamanımıza kadar da bu şekilde kılınmaya devam edilmiştir.

   Vakti:

Teravih namazının vakti, yatsı namazından sonra başlar, sabah namazı vakti girinceye kadar devam eder. Teravih namazı yatsıya tâbi bir sünnet olduğu için, vitir namazı teravihten sonra kılındığı gibi, önce de kılınabilir. Âdet olan, teravihi önce kılıp vitri sonra kılmaktır.

Bu sebeble teravihin bir kısmında imama yetişen bir kimse, imam vitre kalkınca imamla beraber önce vitri kılıp sonra teravihten kılamadıklarını kazâ etmesi câizdir.

Teravih namazı vakti içinde kılınmazsa, vakti dışında ne cemaatle, ne de tek başına (münferiden) kazâ edilmez.

   Nasıl Kılınır?

* Teravihi en faziletli kılma şekli, 10 selâm ile ikişer rek'atlar halinde kılmaktır. Yaygın olan kılma şekli ise, 4 rek'atta bir selâm vermek suretiyle kılmaktır. 6 rek'atta bir selâm vererek de kılınabilir.

Teravihi iki rek'atta bir oturmak suretiyle tek selâmla 20 rek'at birden kılmak da mümkündür. Ancak gece namazlarını 8 rek'attan çok olarak bir selâmla kılmak mekruh olduğundan teravihi de bu tarzda kılmamalıdır.

Teravih kaç selâmla kılınırsa kılınsın, iki rek'atta bir mutlaka oturarak kılınmalıdır.

Eğer iki rek'attan sonra oturmayıp 4 rek'atta bir oturulmuş ise, o 4 rek'atlar iki rek'at sayılır. Selâm verilmese bile, her iki rek'at sonunda mutlaka oturulmalıdır.

* Teravih kelimesinde rahatlama mânası vardır. Bu sebeble 4 rek'at başında selâmdan sonra biraz oturularak rahatlanmalıdır. Bu süre içinde istiyen kendi kendine bir şeyler okur. Yahut tefekkür eder. Yahut da tesbihte bulunur. Bunlarda, namaz kılan kimse muhayyerdir. Memleketimizde ise, ekseriya müezzinler, cemaatın da iştirâkiyle sesli olarak salâvat okur, cehrî zikir yaparlar.

* Teravih namazı dörder dörder kılınıyorsa ilk oturuşta Tehıyyat'dan sonra salâvatlar da okunur. Bu, sünnet-i müekkededir. Hattâ bâzı müctehidlere göre farzdır. Cemaat usansa bile, imam bunları terkedemez. Ayrıca 3. rek'atın başında da Fâtiha'dan önce yine Sübhâneke okunur.

* Teravihi hatim ile kılmak da sünnettir.

Cemaate ağır gelmesi sebebiyle hatimle kılmak sünneti terkedilmez. Bir beldenin bir camiinde bu sünnet mutlaka yerine getirilmelidir.

* Yatsının farzını tek başına kılan kimse teravihi cemaatle kılabilir. Ancak yatsının farzı cemaatle kılınmadan teravihin cemaatle kılınması caiz olmaz.

* Cemaatin memnun olması için imamın kırâet ve rükünleri sür'atle yapması mekruhtur. Mes'ûliyet duygusu taşıyan bir imam, çabuk kıldırayım diye kırâeti anlaşılmaz hâle getirmekten, ta'dîl-i erkânı terkten, tesbih sayılarını üçten az yapmaktan kaçınır.

* Hatimle namaz kıldıran imam, hatmi Ramazan-ı şerîf'in 27. gecesi tamamlamalıdır. Hatimle kılınmıyorsa Fîl sûresinden aşağısını okumak, tek sûre ve karışık âyetler okumaktan daha faziletlidir. Böylece rek'at sayısı da daha kolay bilinir.

*  Bir özür olmaksızın teravihi oturarak kılmak câiz ise de, fazilet ve sevabını azaltır.

İmam kendisinde özür olsun olmasın teravihi oturarak kıldırabilir. Cemaat ise ayakta kılarlar. Ancak ayrılık olmasın diye cemaatın da oturarak kılmaları müstehab olur.

* Teravihi ve vitri başka başka imamlarla kılmak câizdir.

* Uyku iyice bastırmış halde teravih kılmak mekruhtur.

* Vitir ile teravih arasında biraz oturmak da müstehabdır.

* Teravihi cemaatle kılan, vitri de cemaatle kılacağı gibi, yalnız başına da kılabilir.

* Teravih namazının her iki rek'atında teravih namazına niyet etmek gerekmez. Çünkü 20 rek'attan ibaret teravih namazı, bir tek namaz hükmündedir. Bunun için namaza başlarken yapılan niyet kâfidir.

SEFERÎNİN (YOLCUNUN) NAMAZI

   Sefer ve İkâmet Ne Demektir?

Sefer kelimesi, lügatte, yol yürümek, herhangi bir mesafeye gitmek demektir.

Fıkıhta ise, 3 günlük bir mesafeyi yürümek niyetiyle yola çıkmaktır.

Böyle bir niyetle yola çıkan kimseye misafir denir. Seferî adı da verilir.

Sefer kelimesinin mukabili ikâmettir. Doğduğu yerde veya sonradan vatan edindiği bir beldede oturmak mânasına gelir. Böyle bir kimseye de mukîm denilir.

   Seferî Sayılmak İçin Gidilmesi Gereken Mesâfe Ne Kadardır?

İstirahatlarla birlikte orta bir yürüyüşle 3 günlük mesafedir. Orta yürüyüş karada kafilenin ardındaki deve yürüyüşü ile yaya yürüyüşü; denizde ise mutedil havada yelkenli gemi sür'atidir.

Bir günlük yürüyüş 6 saat kabul edilmektedir. Yaya yürüyüşü ile ortalama saatte 5 km. yol alındığı göz önüne alınırsa, bu durumda 3 günlük mesafe zaman olarak 6x3 = 18 saat; uzunluk olarak da günde 5x6 = 30, üç günde 30x3 = 90 km olur.

Bu durum kara yolculuğunda böyledir. Deniz yolculuğunda ise mutedil esen bir rüzgârla 3 günde kat'edilen yol 90 mil olarak hesaplanmıştır.

Bu müddetten daha az olan yolculuklar sefer hükmüne girmez.

Her ne kadar bugün yolculuk vasıtaları değişmiş ise de, asıl olan bu ölçülere riayet etmek lâzımdır. Çünkü nakil vasıtalarının şekil ve sür'atleri devamlı değişiklik arzetmektedir. Her değişiklik için bir usûl konamaz. Bunlar ârızî olan hallerdir. Onun için, asıl olan tabiî yolculuk vasıtalarına itibar edilmelidir. Bu mesafeler serî vasıtalarla çok kısa zamanda alınsa bile, hüküm değişmez.

Uçak seferleri, ya kara üzerinden, ya da deniz üzerinden, ya da hem kara, hem de deniz üzerinden olur. Hangisinden olursa olsun, kara ve deniz üzerinden alınacak mesafeler, kara veya deniz için kabûl edilen 3 günlük seferîlik miktarına ulaşınca, seferîlik hâli tahakkuk eder. Meselâ uçakla yapılan bir yolculukla, deniz üzerinden bir günlük, kara üzerinden de iki günlük mesafe yarım saatte alınmış olsa, seferîlik hâli meydana gelir.

Yolculuk meşakkat hâlidir. Saatinde ve dakikasında vasıtaya yetişmek, teknik ârızalarla, hava muhalefetleri ile karşılaşmak hep yolculuğun zor olan taraflarıdır. Vasıtaların tekâmül etmesiyle bu gibi zorluklar azalmaz, hattâ artabilir.

Bunun için gidilen mesafeyi değil de, vasıtanın sür'atini seferîlikte esas almak doğru olmaz.

Seferîlik Hükümleri Nelerdir?

Sefere (yolculuğa) çıkanlar hakkında İslâmiyet bâzı kolaylıklar ve ruhsatlar tanımıştır. Şöyle ki:

* Ramazan-ı şerîf'te yolculuğa çıkan kimse, orucunu te'hir edebilir.

* Misafir için ayaklardaki mestlere mesih müddeti, 3 gün 3 gecedir.

* En mühim kolaylık ve ruhsat da, namazı kasır'dır. Misafir, 4 rek'atlı farz namazlarını ikişer rek'at olarak kılar. Buna kasr-ı salât denir.

   Namazı Kasretmenin Hükmü Nedir?

Hanefî mezhebinde namazı kasretmek vâcibtir. Bu durumda namazı kasır, mecazî bir ruhsat olmaktadır. Çünkü sair ruhsatlarda yapıp yapmamakta kişi serbesttir. Halbuki namazın kasrında icbar vardır.

Binaenaleyh seferî bir kimse namazı kasretmeden tam kılarsa mekruh işlemiş olur. Kılınan ilk iki rek'atla farz tamamlanmış olur. Son iki rek'at ise, nafile yerine geçer. Ne var ki ikinci rek'atın sonunda selâmı terkettiğinden vâcibi terketmiş, dolayısıyla mekruh işlemiş, namaz kerahetle sahih olmuş olur. Bu şekilde mekruh işliyerek kılınan namazdan bir sevab beklenmemelidir.

Seferî olan kimse, ikinci rek'at sonunda oturmadan 3. rek'ata kalksa, namazı fâsid de olur. Çünkü seferî kimse namazı iki rek'at olarak kıldığı için ikinci rek'at sonunda oturması farzdır. Bu durumda farz terkedilmiş olmakta, dolayısıyla namaz da bozulmuş bulunmaktadır.

Şâfiîlere göre seferî kimse namazı kasredip kasretmemekte muhayyerdir. Yani, isterse iki kılar, isterse dört...

Namazı kasretmek, hicrî 4. senede meşrû kılınmıştır. Meşrûiyeti Kitab, Sünnet ve İcma'-ı Ümmet ile sâbittir.

Kasrın meşrûiyetine Kitabdan delil, Nisâ sûresinin 101. âyetidir.

Sünnetten delil ise, şu rivâyetlerdir:

İbn-i Abbas şöyle demiştir:

"Sizin Peygamberinizin lisanı üzere Allah namazı hazarda 4 rek'at, seferde ise iki rek'at farz kıldı."

Hz. Âişe validemiz ise şöyle buyurmuştur:

"Namaz seferde ve hazarda ikişer rek'at ikişer rek'at olarak farz kılındı. Sonra yolculukta iki rek'at olarak kaldı. Hazardaki namazlara ise ziyade yapıldı."

   Namazda Kasr Niçin Yapılır?

Namazı kasretmenin illeti seferdir. Hikmeti ise meşakkattir.

Binaenaleyh hikmet olmasa da illet olsa, namaz kasredilir. Yani sefere çıkmış bir kimse yolculuğu ve misafirliği boyunca hiçbir meşakkat ve zahmete mâruz kalmasa bile, namazı kasreder. Çünkü kasrın sebebi ve illeti olan seferîlik hâli mevcuttur. Sefer dışında ise, bir kimse pek çok zahmet ve meşakkat çekse de namazı kasr edemez. Çünkü kasrın sebeb ve illeti olan seferîlik durumu yoktur.

   Namazı Kasretmenin Şartı Nedir?

Namazı kasr için en başta yolculuğa (sefer) niyet şarttır. Yolculuğa niyet edilmeksizin namaz kasredilmez.

Niyetin sahih olması için ise, seferin, yani, yolculuğun başından itibaren 3 günlük mesafeye gidişi niyet etmek lâzımdır. Geri dönüş müddeti hesaba katılmaz, sadece gidiş süresi üç günü bulmalıdır.

Başıboş olarak gezintiye çıkıp nereye gideceğini bilemeyen, bir yol hedefi olmayan kimse, 3 günlük mesafeden fazla yol alsa bile, sefer niyeti olmadığı için namazlarını kasr ile kılamaz.

Seferîlik niyeti için bülûğ da şarttır.

   Nereden İtibaren Namazlar Kasredilmeye Başlanır?

Sefere niyet eden ve yola çıkan kimse, oturduğu beldenin binalarını geçtikten itibaren namazlarını kasra başlar. Bulunduğu şehir veya kasabadan çıkarken gittiği istikametteki meskûn yerleri geçmiş olması lâzımdır. Şehre bağlı olup da birbirinden ayrı olan mahallelerin hepsini de geçmiş olmak gerekir.

Ancak şehrin dışında olup da eskiden şehre bağlı olan ve hâlen harâbe hâlinde bulunan yerler şehre bağlı sayılmazlar. Kasr için bunları da geçmek şart değildir. Şehre bitişik köy varsa, kasr yapılabilmek için bunların da geçilmesi şarttır.

   Sefer Hâlinde Kaç Güne Kadar Namaz Kasredilir?

Bulunduğu şehir ve köyden sefere niyet ile yola çıkan kimse oturduğu şehre ve köye geri dönmedikçe veya gittiği memlekette en az 15 gün kalmaya (ikâmete) niyet etmedikçe seferî sayılır, namazlarını kasreder.

Misafir olarak gidilen yerde 15 gün ikâmet niyeti yolda iken yapılsa sahih değildir. Yolculuk bittikten sonra yapılırsa sahih olur.

Bir iş tâkibi gibi bir sebeble 15 gün ikâmeti niyet etmeksizin meydana gelen misafirliklerde iş olmayıp bir ay bile kalınsa namaz kasredilir. Zira 15 günlüğüne ikâmet niyeti yoktur.

15 gün oturmaya niyet edilen yer, aynı yer olmalıdır. Ayrı ayrı şehir ve kasabalarda toplam 15 gün oturmaya niyetli yolcu, mukim sayılmaz. Seferîlik hükmünden çıkmaz.

İkâmete niyet, tam 15 gün olmalıdır. Bir yerde bir hafta kalmaya niyet edip, hafta dolunca bir 10 gün daha kalmaya niyet edilirse ikâmet süresi 17 gün olmakla beraber, seferîlik hâli son bulmaz, namazı kasra devam edilir.

Çünkü müddetler ayrı ayrı tayin edilmiş, ikâmete niyet bir anda 15 gün olarak yapılmamıştır.

Bir insan 3 günlük yolculuğa niyet ederek yola çıktıktan sonra sefer müddetini doldurmadan geri dönmeyi istese, misafir hükmünden çıkar ve artık namazlarını tam kılar.

Yine sefer müddeti bitmeden bir yerde kalmaya niyet edilmekle seferîlik hükmü son bulur.

   Kasrın Hükmünün Kalkması:

Misafir 3 günlük mesafeyi tamamlamadan yarı yoldan evine dönmekle seferîlik hükmü kalkacağı gibi, sadece dönmeye niyet etmesiyle de seferîlik bozulur. Meselâ: Bir kimse iki günlük mesafeyi kat'ettikten sonra geri dönmeye niyet etse, fakat hemen de dönmeyip bulunduğu yerde bir müddet eylense evine dönmemiş olduğu halde seferîlik hükmünden çıkmış sayılır. Artık namazlarını kasr edemez, tam kılmak zorundadır.

Eğer yolcu sefer mesafesi olan üç günlük yolu aldıktan sonra geri evine dönmeye niyet etse, evine bizzat geri dönmedikçe seferîlik hâlinden çıkmaz. Burada geri dönüş niyeti kâfi değildir.

Vatanın Kısımları

Oturma ve yerleşme bakımlarından vatan 3'e ayrılır:

1 * Vatan-ı aslî: İnsanın doğup büyüdüğü ve yaşadığı yahut da başka bir memlekete göçmüşse orada ev ve vatan edindiği, yerleştiği yere denir.

2 * Vatan-ı ikâmet: Yolculuk hâlindeki kimsenin 15 gün veya daha fazla kalmaya niyet ettiği yere denir.

3 * Vatan-ı süknâ: Misafirin yolculuk esnasında 15 günden az kalmak niyetiyle uğradığı ve oturduğu her yere denir.

Aslî vatan, ancak kendi misli ile bozulur. Bir kimse doğup büyüdüğü yerden başka bir memlekete gider orada iyice yerleşirse aslî vatanı bu ikinci ikâmet yeri olur. Doğup büyüdüğü yer aslî vatan olmaktan çıkar. Sonradan oraya misafir gittiğinde aynen sefer hükümlerine tâbi olur.

Seferle İlgili Mes'eleler

* Sefer hâlinde müsait durum varsa sünnetler terkedilmez kılınır. Yoksa kılınmaz, terkedilir.

* Misafir kimse vaktin evvelinde namazı kasr ile kıldıktan sonra vaktin sonuna doğru ikâmete niyet etse, kıldığı namazı 4 rek'at olarak iadesi gerekmez. Ancak vakti içinde seferî iken namazı kılmayıp da kazâya bırakan kimse, sonradan ikâmete niyet etse, bu kazâya kalan namazı iki rek'at olarak kılar.

* Misafir, mukîm olan bir imama uyarsa namazını imamla birlikte 4 rek'at olarak kılar.

* Mukîm kimse, seferî olan bir imama uyarsa, imam iki rek'atta selâm verince o kalkar, iki rek'at daha kılarak namazı 4'e tamamlar. Ancak bu iki rek'atta kırâet yapmaz. Bir müddet ayakta bekledikten sonra rükû' ve secdeleri yapar. Ancak kırâet yapılmasında da bir beis yoktur.

Seferî imamın kendinin misafir olduğunu, mukîm cemaatin namazlarını tamamlaması gerektiğini hatırlatması gerekir.

Nitekim Peygamber Efendimiz Mekke fethinde, Mekke ehline namaz kıldırıp, 2 rek'atta selâm vermiş ve cemaata "Namazınızı siz tamamlayın, biz misafiriz" buyurmuşlardır.

* Cuma günü vakit girmeden yolculuğa çıkılabilir. Vakit girince ise Cuma kılmadan yolculuğa çıkmak mekruhtur.

* Seferîlik ve ikâmet hallerinde, tâbi olanın değil metbûun niyeti muteberdir. Binaenaleyh asker kumandanına, işçi işverene, talebe hocasına, evli kadın kocasına tâbidir. Onların niyetine göre mukîm veya seferî olunur.

BAYRAM ve BAYRAM NAMAZLARI

   Bayram Nedir? Dinî Bayramlar Hangileridir?

Bayram, bir ferah ve sürur günü demektir. Arabçası İyd'dir.

Resûlüllah Efendimiz, Medine-i Münevvere'ye teşrif buyurduklarında, ora ahalisinin senede iki bayram günleri olduğunu anlayınca, "Allah Teâla size o iki bayram günlerine bedel, onlardan daha hayırlı iki bayram günü ihsân etmiştir" buyurmuş; ve o günlerin de Ramazan-ı şerîf bayramı ile Kurban bayramı günleri olduğunu haber vermiştir.

Ramazan bayramı (Iyd-i fıtır) 3 gün; Kurban bayramı (Iyd-i edhâ) ise 4 gündür.

   Bayram Namazlarının Hükmü Nedir?

Kendilerine Cuma namazı farz olan kimselere, Ramazan ve Kurban bayramı namazları vâcibdir. Cuma namazı için lâzım olan bütün şartlar, Bayram namazları için de lâzımdır. Şu kadar var ki, bayram için hutbe sünnettir ve namazdan sonradır. Hutbe okunmasa da Bayram namazı sahihtir. Fakat sünnet terkedilmiş olur.

Şâfiîlerce Bayram namazları sünnet-i müekkededir. Bir görüşe göre de farz-ı kifâyedir. Ve İslâmî şeâirdendir. Cemaatle kılınması efdaldir. Yalnız başına hutbesiz de kılınabilir.

Bayram namazları ikişer rek'attır ve cemaatla cehrî olarak kılınır. Ezan ve kâmeti yoktur.

   Bayram Namazlarının Kılınışı Nasıldır?

Güneşin doğuşundan 50 dakika kadar bir süre geçtikten sonra bayram namazının vakti girer. Vakit girince cemaat saf olarak: "Niyet ettim vâcib olan bayram namazını kılmaya, uydum imama" diye niyet ederler. İmam da namazı kıldırmaya niyet eder. Allahü Ekber diyerek tekbir alır ve namaza durur. Cemaat da tekbir alarak namaza durur. Bu iftitah tekbiridir. Ve her namazda vardır. İftitah tekbirleri alındıktan sonra herkes içinden Sübhâneke'yi okur. Sonra imam biraz fasıla ile, birbiri ardısıra ellerini kulaklarına kaldırıp açıktan üç kere tekbir alır. Cemaat de öyle yapar. Birinci ve ikinci tekbirlerde eller yanlara salınır. Üçüncü tekbirden sonra göbeğin altına bağlanır.

Bu tekbirlere zevâid tekbirleri denir. Zevâid tekbirleri vâcibtir.

Bundan sonra imam içinden Eûzü - Besmele çeker. Açıktan Fâtiha ve sûre okur. Sonra rükû' ve secdeye gidilir. İkinci rek'ata kalkılır. İkinci rek'atta imam içinden Besmele çekerek yine Fâtiha ve sûre'yi açıktan okur. Sûre bitince birinci rek'atta olduğu gibi eller kulaklara götürülerek üç kere tekbir alınır. Bunlara da zevâid tekbirleri denir. Üçüncü tekbirden sonra eller bağlanmadan tekrar Allahü Ekber denilerek rükû'a gidilir. Bu dördüncü tekbir, rükû'a eğilirken söylenen tekbirdir. Rükû'dan sonra secde yapılır. Tehıyyât, salâvat ve dualar okunarak selâm verilir. Böylece bayram namazı kılınmış olur.

Namazdan sonra imam minbere çıkarak oturmaksızın bayram hutbesine başlar. Aynen Cuma hutbesinde olduğu gibi iki hutbe okur. Ancak bayram hutbelerine tekbir ile başlanır. Cemaat da bu tekbirlere hafifçe iştirâk eder.

Kurban bayramı namazını acele kılmak, Ramazan bayramı namazını ise biraz geciktirmek müstehabdır.

Hutbede bayramın mahiyetinden, öneminden bahsedilir. Kurban bayramında ise kısaca kurban hükümlerine temas etmekte ve teşrik tekbirlerini cemaata hatırlatmakta fayda vardır.

Hutbeden sonra dua yapılarak cemaat dağılır.

   Bayram Âdâbı Nedir?

Bayram günlerinde erken kalkmak, yıkanmak, dişleri temizleyerek misvaklamak, güzel kokular sürünmek, elbiselerin en temiz ve güzelini giyinmek, Hak Teâlâ'nın nimetlerine şükür için sevinçli görünmek, rastladığı din kardeşlerine karşı güler yüzlü olmak, mümkün mertebe çok sadaka vermek, Bayram gecelerini ibâdetle ihyâ etmek bayram âdâbındandır.

Ramazan bayramında namazdan evvel hurma gibi tatlı bir şey yiyerek camiye gitmek; Kurban bayramında ise namazdan evvel hiçbir şey yememek müstehapdır. Hattâ Kurban kesecek kimsenin kestiği kurbanın etiyle yemeğe başlaması daha güzeldir. Bununla beraber namazdan evvel bir şeyler yenilecek olursa bunda bir beis yoktur.

Bayram günlerinde Müslümanların birbirlerini tebrik etmeleri, birbirleriyle müsafahada bulunarak hayır ve mağfiret duaları yapmaları yine bayram edebleri arasındadır. Ayrıca bayram hürmetine dargınlar barışmalı, birbirlerinde hakları olanlar o hakları birbirlerine helâl etmeli, dost ve akraba ziyaretleri yapılmalı, ailenin küçükleri ailenin büyüklerinin ziyaretine giderek ellerini öpüp hayır dualarını almalı, gönüllerini hoş etmelidir.

Abdest veya Guslü Müteâkib Kılınan Namaz

Teşrik Tekbirleri Nedir, Ne Vakit Söylenir?

Kurban bayramının birinci gününe yevm-i nahir, diğer üç gününe ise eyyâm-ı teşrik denir. Bayramdan evvelki güne ise yevm-i arefe (arefe günü) denir ki Zilhicce'nin 9. günü olmaktadır. Ramazan bayramında arefe yoktur.

Arefe gününün sabah namazından itibaren bayramın 4. günü ikindi namazına kadar 23 vakit farz namazını müteâkip birer defa

 Allahü Ekber Allâhü Ekber Lâ ilâhe İllâllahü Vallâhü Ekber, Allâhü Ekber ve Lillâhi'l-Hamd

şeklinde tekbir alınır. Bunlara teşrik tekbirleri denir. Teşrik tekbirleri fakîhlerin çoğuna göre, namaz kılmakla mükellef herkes için vâcibtir. Sünnettir diyenler de vardır.

Teşrik tekbirleri günlerinde namazı kazaya kalan bir kimse, bu namazları yine teşrik günlerinde kılarsa tekbirleri de kaza eder. Teşrik günlerinden sonra kıldığında ise, teşrik tekbirlerinin kazâsı gerekmez. Kadınlar teşrik tekbirlerini gizli olarak getirirler.

HASTALARIN NAMAZLARI

Hastalar, akılları başlarında olduğu müddetçe dinî ibâdetlerini yerine getirmekle mükelleftirler. Bununla beraber dînimiz onlar hakkında birçok kolaylıklar da göstermiştir. Namaz hakkında aşağıda gelecek olan kolaylıklar bu cümleden sayılır:

* Bir hasta tâkatına göre namaz kılmakla mükelleftir. Meselâ: Ayakta durmaya gücü yetmeyen veya ayakta durması halinde hastalığı artacağından korkulan kimse, namazlarını oturarak, oturmaktan da âciz ise, kudretine göre yan veya arkası üzeri yatarak îma ile kılar.

* Müstakil olarak ayakta duramıyanlar, bir yere yaslanarak ayakta kalabilecekler ise bu şekilde yaparak namazını ayakta kılar.

* Az bir miktar ayakta durabilenler de iftitah tekbirini ayakta aldıktan sonra oturur, namazı o şekilde tamamlarlar.

* Oturarak kılınan namazda yaslanılmaz. Ancak hasta yaslanmadan duramıyorsa yaslanmak câiz olur.

* Oturarak da namazlarını kılamayan kimseler, namazlarını nasıl kolaylarına gelirse öyle (yan yatarak veya sırtüstü yatarak) kılarlar. Dizleri mümkünse dikerler. Mümkün değil ise kıbleye doğru uzatırlar. Rükû' ve secdeler îma ile yapılır.

Îma: Namazda rükû' ve secdeye işaret olmak üzere başı eğmektir. Bu, ayakta yapılabileceği gibi, oturarak da yapılabilir.

Îma ile dahi namaz kılmaya muktedir olamayan hastalar namazı kaş göz işâreti ile kılmazlar. Te'hir ederler. Böyle hastalar üzerlerinden 5 vakitten fazla namaz geçerse kazâ ile de mükellef olmazlar. 5 vakitten az olursa kazâ etmek mecburiyetindedirler.

Üzerine secde etsin diye hastanın önüne yastık, iskemle ve sandalya gibi şeyler konmaz.

GEMİDE, VASITADA ve HAYVAN ÜZERİNDE NAMAZ

Nafile namazlar, herhangi bir zaruret olmaksızın hayvan üzerinde kılınabilir. Hayvan üzerinde kılınan namaz, îma ile kılınır. Ve hayvanın yürüdüğü istikamete doğru yönelerek namaza durulur. Secde rükû'dan biraz fazla eğilerek yapılır.

Farz ve vâcib olan namazlar, zaruret olmadıkça hayvan üzerinde kılınmazlar.

Hayvan üzerinde namaz kılmak, ancak şehir, yani, meskûn bölgeler dışında câiz olur. Şehir hükmünde sayılan bir yerde, ne nafile, ne farz, ne de vâcib hiçbir namaz câiz olmaz.

Taksi, otobüs, tren, uçak ve benzeri nakil vasıtalarında namaz kılmakta hüküm, hayvan üzerinde kılınan namaz gibidir. Şehrin dışına çıkıldıktan sonra, vasıta içinde, oturduğu yerde îma ile nafile namaz kılınabilir.

Nakil vasıtaları üzerinde farz veya vâcib namazlar ancak zaruret halinde kılınabilir. Zaruret ve bir özür hâli bulunmadıkça farz ve vâcib namazlar vasıta içinde kılınmazlar.

Farz namazlarla vâcib namazların hayvan üzerinde veya nakil vasıtaları içinde kılınmasını mübah kılan özürler şunlardır:

1 - Vasıtadan inildiği takdirde can ve mal güvenliğinin kaybolmasından korkmak.

2 - Eşkıyadan, yırtıcı hayvandan, düşmandan korkmak.

3 - Vasıtadan inince, bir daha vasıtaya yetişip binememekten korkmak.

4 - Arazinin çamur olması, namaz kılacak müsait bir yer bulunmaması.

Bu şartlar altında vasıta içinde oturarak îma ile namaz kılınması sahihtir. Bu şekilde kılınan namaz, imkân bulunduğu zaman iade edilmez.

Şayet uçak ve tren ve benzeri vasıtalarda ayakta namaz kılma imkânı bulunur ve dışarı çıkamayacak hal olursa, vasıta da duruyorsa, namazı ayakta kılmak icabeder.

Vasıta sürücüsünün, vasıtadan dışarı çıkıp namaz kılmasına mâni bir özür varsa, vasıtayı durdurup namazı vasıta içinde kılmalıdır. Vasıtayı bekletme imkânı varken, bekletmeyerek hareket etmesi câiz olmaz.

Hayvan ve vasıtalarda necaset olması namaza mâni olmaz.

Hareket hâlinde bulunan vasıtalarda namaz kılarken kıbleye yönelmek mecburiyeti yoktur. Vasıta istikametine doğru oturulan yerde îma ile kılınır.

Gemilerde Namaz

Eğer gemi hareket hâlinde ise, farz ve nafile namazlar gemi içinde kılınır. Ancak ayakta kılma imkânı varken farz namazları oturarak kılmak mekruhtur. Kıbleye yönelerek namaza durulur. Şayet gemi kıbleden dönmeye başlarsa, namaz kılan mümkün ise kıble tarafına döner.

Eğer gemi, rıhtım ve iskeleye bağlı ise, gemi içinde namaz kılmakta bir beis yoktur. Ancak imkân olursa dışarıda kılmak müstehaptır. Böyle bağlı durumda olan bir gemide, farz namazları oturarak kılmak câiz olmaz.

Hareket hâlinde olan gemilerde namaz kılarken baş dönmesi oluyorsa oturarak kılınır. Bu durumda oturarak kılmakta kerâhet olmaz.

Deniz içinde demir atmış bir gemi şiddetli fırtına yüzünden öteye beriye sallanıyorsa, hareket eden gemi hükmündedir. Eğer deniz sâkin, gemide de çalkantı yoksa bu durumda bağlı gemi hükmünü alır. Artık farz namazlar ayakta kılınır, oturarak kılınmaz.

Birbirine yanaşmış olan iki gemiden birinde imam bulunup diğer gemiden cemaat bu imama uyarsa, bu iktida sahih olur, fakat gemiler birbirinden ayrı olursa, iktida sahih olmaz.

OKUMA PARÇASI

PEYGAMBERİMİZ İLE YETİM ABDULLAH

Abdullah küçük yaşta iken, bir savaşta babasını kaybetmişti.

Annesi yeniden evlenince üvey baba, Abdullah'ı istememişti. Ve Abdullah sokaklarda sâhipsiz kalmıştı. Dertliydi. Yardımsever halkın verdikleriyle karnını doyurabiliyordu. Arkadaşları gülüp oynarken, o, bir köşede oturur, başını elleri arasına alır, düşüncelere dalardı.

Bir bayram günü, Abdullah yine böyle bir kenara oturmuş, başını ellerinin arasına almıştı. Cıvıldaşan çocuklara bakıp ağlıyordu. Üstü başı lime lime idi. Gömleği belki kırk yerden yamanmıştı. Üstelik sabahtan beri yiyecek bir şey de bulamamıştı.

O sırada Peygamberimiz geçiyordu. Oynaşan çocukları seyretmek için biraz durdu. Gülümsedi. Birkaç çocuğu okşadı. Sonra Abdullah'ı gördü. Kenarda durup ağlaması dikkatini çekmişti. Yanına gitti. Ve niçin arkadaşlarıyla oynamadığını, niçin ağladığını sordu.

Abdullah üzüntüsünden Peygamberimizi tanıyamamıştı.

- Amca, dedi, babam bir savaşta şehid düştü, anam evlendi. Üvey babam beni istemedi. Yapayalnız kaldım. Ne yiyecek bir dilim ekmeğim, ne giyecek yeni bir gömleğim var. Bu yüzden arkadaşlarıma katılamıyorum.

Peygamber Efendimizin mübarek gözleri doldu.

- Peki yâ Abdullah, dedi, sen Hasan ile Hüseyin'e kardeş olmak ister misin?

Hasan ile Hüseyin, Peygamberimizin torunlarıydı. Abdullah istekle atıldı:

- Çok isterim.

- Fâtıma'ya evlât, Peygamber'e torun olmak ister misin?

Abdullah hemen cevap verdi:

- Çok isterim.

- Öyleyse yürü bize gidelim, bundan sonra benim torunumsun...

Abdullah ancak o zaman Peygamberimizin karşısında bulunduğunu anladı ve ellerine sarılıp öptü.

Birlikte eve gittiler. Abdullah'ın karnı aylardan beri ilk defa güzelce doydu. İlk defa yeni elbiseler giydi. Ve Peygamberimizden izin alıp tekrar çocukların arasına döndü. Ama bu sefer kenardan seyretmiyordu. Oyuna katılmış, onlar gibi hoplayıp zıplamaya başlamıştı. Çocuklar bu değişikliği merak edip Abdullah'a sordular:

- Ey Abdullah, bir saat önce ağlıyordun, üstün başın dökülüyordu, şimdi bakıyoruz yeni elbiseler giydin, aramıza katılıp oynuyorsun. Sebebi nedir?

Abdullah memnun memnun gülümsedi:

- Yerimde olsaydınız siz de sevinirdiniz, diye konuştu. Ben, Hz. Ali ile Hz. Fâtıma'ya evlâd, Hasan ile Hüseyin'e kardeş, Peygamber Efendimize torun oldum.

Çocuklar hasretle iç çektiler. Bir ağızdan şöyle dediler:

- Keşke biz de senin gibi yetim ve öksüz kalsaydık da, Peygamber torunu olma şerefini kazansaydık. Seni kıskanıyoruz Abdullah.

   
Önceki Konu

Sonraki Konu

 

          

0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
-Tesbit ettiğiniz hataları bize bildirmenizi rica ediyoruz-
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.33908 saniyede açıldı