((( RAVDA.net ))) - Okuma Parcasi

İNSAN DOĞUŞTAN DİNDARDIR

Din, insana sadece birlik, beraberlik, kardeşlik, vatan sevgisi, bayrak sevgisi, devlete bağlılık gibi hakikaten cemiyet hayatının muhta・ olduğu şeyleri vermekle kalmaz; ayrıca ferd・hayatın da vazge輅lmesi m・k・ olmayan fıtr・bir ihtiyacını karşılar.

Bug・ bir kısım sosyologların ve psikologların tahlili şunu ortaya koymuştur: Nasıl ki insan acıkır, yemek yer; acıkmak fıtr・bir haldir. Soğuğa karşı elbise giyer. ヌoğalma ihtiyacına sahiptir. Aynen bunun gibi insanın vazge輓esi m・k・ olmayan ihtiya輙arından birisi de dindir.

İnsan fıtraten dindardır. Ben bu fıtr・dindarlığı if稘e etmek i輅n dindar değil, dincil kelimesini kullanmak istiyorum. ヌ・k・kendisini dinden uzak hisseden insanlar var. Dindar dediğimiz zaman belli bir dine intisap etmiş, samimiyetle yaşayan insanı anlarız. Dilimizde, dindarın m穗龝ı budur. Dindar insan, inancının gereğini yerine getiren kimsedir. Dincil deyince kasdettiğimiz durum başka bir şeydir, fıtr・dindarlıktır. ヨrf・m穗稘a kendisini dindar bilmeyen, b・・ semav・dinlere d・#351;man olabilir, ama biz diyoruz ki ble bir kimse bile her şeye rağmen dincildir, fıtr・ dindarlıktan kendini kurtaramamıştır.

İşte bu durumu ifade edebilmek i輅n yeni bir kelime bulma ihtiyacı hissettim. Bu mefhumu "dincil" kelimesiyle ifade etmeyi uygun buluyorum. Ger軻kten insan dincil bir mahl瑢tur. Dindar olmanın dışına ・#305;kamıyor.

Şle ki, zamanımızda yapılan bir kısım tahliller sonunda dindarlığın veya dinlerin birka・temel esasa dayandırıldığını g・oruz. Mesel・ "mukaddes" duygusu vardır. Belli g・ler, belli saatler mukaddestir, bunun dışına ・#305;klamaz. Belli mek穗lar mukaddestir. Mek穗 biteviye aynı değerde değildir. Mek穗ı b・or, zamanı b・or, eşyayı b・oruz; birini diğerinden, bir kısmını diğer kısmından değer y・le ayırıyoruz, yani, kudsiyet iz稠e ediyor, ayrı bir değer veriyoruz.

Şahıslar veya eşya... Hepsi aynı değerde değildir. Şu halde dinin temeli, bir nevi "mukaddes" ruhuna dayanıyor. Dinlerin blesi bir tahliline "str・t・el tahlil" denmektedir. Str・t・alizm, her sahada h稘iseleri temel yapılarına ge tahlil etmek demektir.

Şimdi bu a・#305;dan dinden uzak bir insanı, ruh・ve şahs・hayatı bakımından tahlil edelim. Onun ruh・hayatının dindar bir insanın hayatından farksız olduğunu geceğiz. Şle ki, ben bir M・l・an olarak c穃ileri, K稈e'yi veya Mekke'yi mukaddes kabul ediyorum. Yani, dindar bir kimse olarak bende b窘ı mek穗ı diğer b窘ısından ayırma duyğusu var. Ama diyorum ki bu duygu kimde yok?

En dinsiz bilinen insanda bile, mukaddes mek穗 duygusu vardır. Ama onun a・#305;sından doğduğu yer mukaddestir, sevdiği insanın yaşadığı veya d・#287;・yer mukaddestir. Yani, onun hayatında da, dindar kimsede olduğu gibi, muhakkak mukaddes mek穗 duygusu vardır.

Mesel・ bu zamanın insanları "Anneler G・・quot; diyor. O g・・mukaddes tanıyor. "Babalar G・・quot;, "yaş g・・quot;, "doğum g・・quot; diyor ve bunların hepsini mukaddes sayıyor. Mutlaka zamanın bir b・・e kudsiyet izafe ediyor.

İlk insanlara 稱t efsanelerde de bu var. Efsanelerde, belli şeylerin yaratıldığı, vukua geldiği kabul edilen g・ler vardır ve bu g・ler mukaddes addedilerek 軻şitli tarzlarda merasimlerle kutlanır. S gelimi efsane kahramanlarının doğum g・leri, yaratılışın vukua geldiği g・, vs. mukaddes kabul edilir. Bu a・#305;dan hareket ederek dinleri tahlil ettiğimiz zaman b・・ dinlerde m・#351;terek prensipler buluyor ve dindar, l稱k, dinsiz her 軻şit insanın yaşayışında din・tezah・ler g・oruz. En dinsiz insan bile, fıtr・dincilliğin gerektirdiği din・ tezah・lerin dışında kalamıyor.

Bunun ispatını şle bir sualle yapabiliriz: D絜i afyon tel稾ki edecek kadar dinsizliği meslek edinmiş bir kom・ist, Karl Marks'ın mezarını ziyaret etmiyor mu, doğum yılını kutlamıyor mu, onun putu ・de bir takım merasimler icra etmiyor mu, onun Das Capitale adlı kitabını her kitabın ・t・de tutmuyor mu?

Demek ki, bizi yaratan Cen稈-ı Hak, bizi dine muhta・yaratmış ve fıtratımıza uygun bir din sistemi vermiştir. Hi・kimse bu fıtr・muhta輙ıktan hari・değildir. ヨyleyse zamanı kuds精eştirmek, mek穗ı kuds精eştirmek fıtr・meyli ile l稱k veya dine inanmadığını sleyen ve inanmayan insanlar da, gerek zaman, gerek mek穗 ve gerekse eşyaya kudsiyet iz稠e edecektir.

Hamidullah Hoca anlatmıştı. Bir Rus kızı M・l・an olmuş, Paris'e gelmiş. Hoca: "Nasıl m・l・an oldun?" diye sormuş. Kız cevaben, Moskova'da bir merasim esnasında meydanda bulunduğunu, polisin, duruşunu beğenmeyerek m・ahale ettiğini, "saygılı duracaksın" dediğini, kendisinin de, "Saygı bir m穗ev・değer oluyor. Var mı bizde, kom・izmde bu?" dediğini ifade ediyor.

Bunun ・erine polis iki tane jop indiriyor. Kız, bu jopun ・erine d・#351;・・or ve Fransa'ya ka・#305;yor, daha sonra orada M・l・an oluyor.

Netice olarak diyebiliriz ki: Din, hakikaten yaradılıştan getirdiğimiz bir ihtiyacın karşılanmasıdır.

(Prof. Dr. İbrahim Can)