Hz. İbrahim Filistin'den kalkıp
sık sık Mekke'ye geliyor, oğlu İsmâil ile hanımı
Hacer'i ziyaret ediyordu. Bu mûtad ziyaretlerinden birinde, yolculuğunu
sahilden yapmak zorunda kalmıştı. Deniz kenarında
bir hayvan leşi gördü. Leş üzerine dalgalar vuruyor ve
dalgalarla birlikte gelen balıklar ve deniz hayvanları, o leşten
yiyorlardı. Dalga çekilince, bu defa da kara hayvanları ve kuşlar
leşin başına üşüşüyorlardı. Her bir
hayvan, leşten bir parça koparıp midesine indiriyordu.
Gördüğü bu manzara Hz.
İbrahim'in merakını çekti. "Cenâb-ı Hak,
acaba bu hayvanı nasıl diriltecek? Herbiri başka bir
hayvanın midesinde olan zerrelerini nasıl toplayıp bir
araya getirecek?" diye düşündü.
Bu düşünce, onda
"dirilme" hâdisesini gözüyle görmek arzusunu uyandırmıştı.
Allah'a yönelerek,
"Ey Rabbim! Ölüleri nasıl
diriltirsin? Bana göster" diye dua etmeye başladı.
Hz. İbrahim'in bu dua ve niyazına
Allah:
"Ey İbrahim! Ölüleri
Allah'ın dirilteceğine îmanın yok mu? Bu hususta
herhangi bir şübhen mi mevcut?" sorusuyla karşılık
verdi.
Hazret-i İbrahim cevaben:
"Ey Rabbim! Ben ölüleri
dirilteceğine kesin olarak inanıyor, bu hususta hiçbir şübhe
duymuyorum. Ancak bu hârika fi'lini gözümle de görüp kalben tam
tatmîn olmak istiyorum" dedi.
İnsan bâzan, kesin olarak
bildiği, inandığı şeyleri, gözüyle de görmek
ister. Bu, son derece tabiî bir haldir.
Hz. İbrahim'in isteği de
bu nevidendi. Şübhesiz onun, Allah'ın ölüleri dirilteceğine
inancı tamdı. Bu konuda hiçbir şüphesi yoktu. Buna rağmen,
dirilme hâdisesini merak ediyor, gözüyle de görmek istiyordu.
Allah'ın Hz. İbrahim'in
niyetini bildiği halde, "sen îman etmedin mi?" diye
sorması da düşündürücüdür. Böylece Hz. İbrahim'in
içindeki niyyetini açıklamasına imkân vermiş oluyordu.
Hâdiseyi sonradan duyan insanların onun hakkında kötü düşünmelerine
fırsat bırakmıyordu.
Cenâb-ı Hak, Hazret-i İbrahim'in,
ölülerin nasıl diriltildiğini görme isteğini kabul
ederek, ona:
"Ayrı cinsten 4 kuş
al. Onları önce iyice kendine alıştır. Sonra kes.
Parçalarını birbirine karıştır. Bu parçalardan
herbirini etrafında görünen şu dağların ayrı
bir yerine koy. Sonra o kuşları isimleriyle çağır.
Sür'atle, âzaları tam ve diri olarak sana geldiklerini göreceksin"
dedi.
Hazret-i İbrahim verilen bu
emri yerine getirdi. Önce kuşları bulup kendine alıştırdı.
Sonra kesti. Tüylerini yolarak herbirini 4 parçaya ayırdı.
Her parçayı diğerleriyle karıştırarak, başlarını
da yanlarına koydu. Dört ayrı dağın tepesine baktı.
Sonra o kuşları, isimleriyle çağırdığı
zaman, hepsinin canlı olarak kendisine uçup geldiğini gördü.
Bu manzara karşısında
kalbi heyecanla çarpmaya başlamıştı. Çünkü ölülerin
dirilişi hakikatini bizzat görme nimetine nail olmuştu.
Bundan dolayı, Allah'a hamd ve şükürlerde bulunuyordu. Kalbi
tam itmi'nan bulmuş, huzur ve vecd içinde kalmıştı.
(Mehmed Dikmen - Peygamberler
Tarihi)
|