"Derinliğine
düşündüğünüzde ilimlerin sizi Allah'ın varlığına
inanmaya zorladığını göreceksiniz." (Lord Calin
- Fizik âlimi)
İlimler,
kâinattaki nizamın ele alınarak incelenmesinden doğmuştur.
Tabiattaki kanunlar tesadüflere bağlı olarak değişse
idi, meselâ: Güneş ve ay'ın doğuş ve batışları
intizamlı olmasaydı, bunlar hakkında yapılan ilmî
araştırmalar sağlıklı olmayan neticesiz çalışmalar
olacaktı, bunlarla alâkalı ilimlerden bahsetmek de mümkün
olmayacaktı. O halde kâinattaki âhenk bizi bu değişmez
nizamın nasıl meydana geldiğini düşünmeye
zorlayacaktır. Nizam,
tesadüflerin bir neticesi olamaz. Çünkü tesadüfler kördür ve akıl
doğrultusunda ilerleyemez. Yalnız tesadüflere bağlı
bir âlem, ister istemez intizamsızlığa doğru gider.
Şu halde bu nizam nasıl meydana gelmektedir?
İntizamsızlık
kendiliğinden meydana geldiği halde, muntazam hâl ancak bir
Tanzim Edici'nin varlığıyla mümkündür. Kâinatın
Tanzim Edici'si de, atomdan yıldızlara, hücreden insana kadar
herşey'e hükmeden, mutlak kudret sâhibi bir Zât olmalıdır.
Kesin bir irade, sonsuz bir ilim, nihayetsiz bir kudret sâhibi olan bu
Zât, yani Allah, kâinattaki muhteşem nizamı koyabilir ve
koruyabilir. Yoksa kâinata zerre kadar bir tesadüfün karışması
hâlinde, kâinattaki intizamın karmakarışık olması
işten bile değildir.
Âlemdeki
nizam ve bu nizamda meydana gelen en ufak değişikliklerin ne
kadar büyük neticeler meydana getireceğini, bâzı hayret
verici gerçeklere göz gezdirdiğimizde anlayabiliriz.
1 - Dünyamızdan
1.400.000 defa daha büyük ve dış kısmındaki
ortalama sıcaklığı 6.000 derece santigrad olan güneş
fırını, dünyamızdaki canlıların en mükemmel
istifade edebileceği mesafededir. Milyonlarca yıldır bu
kararlılık devam etmektedir. Dünyamızın sıcaklığı
50 derece artsa veya eksilse idi bütün bitkilerle birlikte insanlar
da, yanarak ya da donarak ölürdü. Dünyanın bu ideal sıcaklığa
sâhip oluşu daha pek çok şartlara bağlıdır.
Meselâ: Dünya, güneşin etrafında saniyede 30 km.'lik bir hızla
döner. Bu hız şayet saniyede 10 ya da 70 km. olsa idi, güneşe
olan uzaklık ya da yakınlığımız, yaşamamıza
engel teşkîl ederdi. (Güneş ile dünyamız arasındaki
çekim kuvveti, dünyamızın sür'atinden dolayı sâhip
olduğu merkezkaç kuvveti tarafından dengelenmektedir. Dünyamızın
sür'atinin değişmesi, dolayısıyla merkezkaç
kuvvetinin artmasını veya azalmasını netice
vermekte, bunun karşılanabilmesi için de güneşle dünya
arasındaki mesafenin değişmesi gerekmektedir.)
2 -
Aralarında 380.000 km.'lik uzaklık olan dünya ve ay'ın kütle
çekimlerinden dolayı denizler, akarsular kabarıp alçalmaktadır.
Gel-git veya medd ü cezir adı verilen bu hâdiseden, Fransa,
Kanada, vs. gibi ülkeler faydalanarak, barajlar yapmak suretiyle
milyonlarca kilovat saatlik enerji sağlamaktadır. Dünya ile
ay arasındaki bu çekim dengesi değiştiği takdirde,
yani, arada mesafe farklılaşması meydana geldiği
zaman yeryüzü sular altında kalacak ve yeryüzünden hayat
silinecekti.
3 - Dünyamız,
güneş ve diğer yıldızlardan gelen
ışınlara ve her saat başımıza yağan yüzlerce
meteor taşına karşı üçlü bir korunma sistemi ile
çevrilidir. Bu sistem olmasa uzaydan gelen kozmik ışınlar
ve meteor taşları bir anda yeryüzündeki canlılığı
tamamen söndürebilir. Bu üçlü sistem şöyledir:
a -
Yarı çapı 100.000 km. olan manyetik koruyucu alan.
b -
Atmosferin üstünde üçgen prizma şeklinde bir ağ tabakası
gibi kurulu olan ozon tabakası. Bu tabakada güneşten gelen
ışınların canlılara zararlı kısmı
emilmekte, gerisi gönderilmektedir.
c - Kalın atmosfer tabakası.
Astronomi ilminden açılan pencereden görülen
bu gerçekler, bizi en büyük hakikata götürmekte ve kâinatın
mutlak bir tercih, kesin bir irade ve sonsuz bir kudret eseri olduğunu
ortaya koymaktadır. Bu tercih, irade ve kudret ise, âlemlerin
yaratıcısı, sâhibi olan Allah'a mahsustur.
(Zafer
Dergisi)
|