Muzaffer Ozak Hoca anlatıyor:
Sultan İkinci Abdülhamid Han zamanında,
Sarayda gece gündüz nöbet tutan hassa askerleri vardı. Bu nöbetçilerin
geleneksel olarak geceleyin bir seslenişleri yankılanırdı etrafta:
- Kimdir o?
- Kim var orda?..
Hiç kimse yoktur ama, onlar sanki birilerini görüyormuş gibi, belli
aralıklarla hep seslenirlermiş.. Böylece devamlı uyanık durduklarını ve
vazife başında olduklarını duyururlarmış. Ayrıca bu askerler her saat
başı nöbeti başka arkadaşlarına devrederlermiş.
Bir gece, yine nöbet yerinden sesler duyar Padişah:
- Kimdir o?
- Kim var orda?..
Aradan 1 saat geçmesine rağmen, yine aynı ses bağırır:
- Kimdir o?
- Kimdir var orda?..
Padişah'ın dikkatini çeker. Bu ses, bir saat geçtiği halde değişmemiştir.
Halbuki her saat başı nöbetçi değişmelidir. Bir müddet bekler ve tekrar
sese dikkat kesilir. Hayret, ses önceki sestir. Nöbetçi niçin
değişmemiştir?
Sultan Abdülhamid Han, hemen ilgilileri çağırtır ve durumu öğrenmek
istediğini söyler. Çünkü kendisine karşı düzenlenmiş müthiş bir bombalı
suikasttan kıl payı kurtulmuştur. Ve bu olay daha çok yenidir. Acaba
yine bir Ermeni oyunu mu tezgâhlanıyor?
* * *
Biraz sonra saatinde değişmeyen nöbetçi, Padişah'ın huzurundadır.
Heyecan ve korku ile, yüzü yerde beklemektedir.
Padişah sorar:
- Sen kaç saattir nöbettesin?
- Bir buçuk saate yaklaştı, Hünkârım.
- Niçin saat başında vazifeni devretmedin?
- Hünkârım, benden sonraki arkadaş rica etti, onun yerine de nöbet
tutuyorum.
- Niçin? Neden usulü çiğniyorsun?
O yiğit Mehmetçik utançla indirir mübarek başını. Ürkekliği iyice artar,
söylemek istemez. Fakat Padişah'ın ısrarı üzerine şöyle konuşur:
- Padişah'ım, benden sonraki nöbetçi ihtilâm olmuş. "Ben bu halde iken
Halife-i Müslimîn'in korunmasında vazife alamam. N'olur, sen benim
yerime de nöbet tut, sonra da ben senin yerine tutarım" dedi. Ben de
kabûl ettim.
* * *
Mehmetçiğin bu inceliği Sultan Abdülhamid Han'ın çok hoşuna gider.
Sabahleyin hemen gusülsüz nöbet tutmayan askeri huzuruna getirtir.
Geceki davranışından duyduğu memnuniyetini ifade eder:
- Dile benden ne dilersen, der..
Mehmetçik teşekkür eder ve gayet vakûr bir edâ ile:
- Saltanatında berkarar ol Hünkârım, der..
Padişah tekrar sorar ve aynı cevabı alır. Üçüncü defa tekrarlandığında,
arkasında bulunan Saray görevlileri fısıldarlar:
- Paşalık iste, paşalık iste..
O, hiç umursamaz ve fısıldayanlara dönerek:
- Paşalık, maşalık istemem, der..
Bakar ki Padişah hâlâ soran gözlerle bakıyor. Çaresiz bir şey istemesi
gerektiğini anlar ve şu istekte bulunarak herkesi şaşırtır:
- Padişah'ım, bize bir tayın veriyorlar, doymuyoruz. Emredin de iki
tayın versinler gayrı..
* * *
Gerçekten de o günden sonra askerlere iki tayın verilmeye başlanır.
Ayrıca Padişah pek sevdiği bu Mehmetçiğe, Darıca'da bir çiftlik bağışlar
ve ayrıca bir de rütbe ihsan eder. (Vehbi Vakkasoğlu, İz Bırakanlar)
|